“Yağmur var İstanbuldaa” diye devam edesim geldi oysa güneş kaç derece belli değil ancak hafif ve serin esen bir rüzgar var. Erin tarafından kapıda uğurlanıp evden çıktığım bu hafta ikinci gün..çok sevecen uğurladığını söyleyemeyeceğim, anne “atta” gidince pek de mutlu olmuyor çünkü kendisi de “atta” gitmek istiyor derdi ben değilim yani 🙂 Öğlene kadar ofiste kalıp eve döneceğim ve bir süre bu iş böyle devam edecek çünkü yavaş yavaş benden kopamama durumları başladı. Sürekli beraber olmaktan kaynaklı bir “annecilik” duygusu yaşıyoruz öyle ki uykusunda bile kafayı kaldırıp ” annem” diye bir kere bakınıp sesimi duyunca uyumaya devam ediyor. İş daha da ileriye gitti: öğlen uykularının 1.5 saati dolduğunda beni yanında görmek istiyor, emziriyorum sonra uyumaya devam ediyor. Zamanla bunu da aşarız diye düşünüyorum.
Sabah ofise yürüyerek geldim.. yürürken bir tabela gördüm: ” ithal ve ihraç çok kaliteli tabutlar”!!!.. birden sabah sabah ölümü düşündüm.. çok normal bir tabela.. çok normal yazılmış.. zamanın nasıl uçup gittiğinin, hayatın nasıl da sabun köpüğü olduğunun tabelası gibi geldi bana. Aynaya baktığımda yaşlandığımı henüz görmüyorum, ruhen zaten yaşlanmak hiç istemiyorum ama Erin’e baktıkça, o minik kafasını bundan 15 ay önce göğsüme yasladığımı düşündükçe ve şimdi emzirirken o koca ayaklarını öpmem için dudaklarıma uzattığını gördükçe, bir gün yuvaya başlayacağını sonra üniversiteden mezun olacağını, belki yine gelip göğsüme kafasını koyup terk edildiğini anlatacağını, aşık olduğunu söyleyeceğini, bir arkadaşını eve çağıracağını, bir arkadaşında kalmaya gideceğini, çantasını sırtına takıp yolculuklara çıkacağını, bir gün yuvadan uçacağını, …cağını …cağını düşündükçe zamanı tutamadığımı hissediyorum..
Zamanı tutamazken,hayat bu kadar kısa gibiyse neden peki anlaşmazlıklarımız gibi birden bir aydınlanma tüneline soktum kendimi. Geçen gün 12 sene önce bitmiş olan bir arkadaşlığa bir mesaj attım. Dayanamadım. Bu aralar üzerimde artık kırgınlık ve kızgınlık yüklerinin kalmasından yorulduğumu düşünüyorum. Hayatımda bitirdiğim arkadaşlık neredeyse yok. Neredeyse dediğim bittiğini düşündüğüm arkadaşlıklarımı hep bir şekilde toparladık o kişilerle, kah görüştük kah görüşmedik ama kırgınlıkları bitirdik. Bir tane vardı ki kardeşim dediğim, canımı çok çok acıtan, senelerdir kafama düştükçe kırgınlığın kalbime uyguladığı kızgınlık yükünün ağır geldiği bir durum.. yeter dedim.. affettim seni dedim..bunu da O’na yazdım. Tekrar görüşmek için değil kendi hayatsal yükümü hafifletmek için.. hani “pembeye boyamak” deyimi son yıllarda bir moda ya.. pembeye boyadım seni demek için..bir gün yolda gözlerim gözleriyle karşılaşırsa nefretim kalmasın, beni kirletmesin diye düşünmek için..
İşte bu sabahki “tabut” tabelasının içime yansıttıkları..
Gel gelelim komşu dostluklara..Blogunu kapatan kapatana, en son Köşesinin delisi bir delilik etti; veda etti, en çok da buna üzüldüm. Biyo da yazmış: hep mi kötü bu sanal ortam hiç mi dostluk yok diye.. kendi kurduğu güzel bir dostluğu yazmış. Bende çok var ve arada kötü olduğunu düşündüklerim yüzünden bu kadar kazandığım güzel dostluklara haksızlık etmek istemem.. Bu dostluklar ile oyun grubumuz oluştu, hiç tanımadığım yüzünü görmediğim kişilerden süpriz paketler aldım, süpriz paketler gönderdim, en zor zamanlarda yazdıklarıma aldığım yorumlar ile yalnız olmadığımı gördüm, yalnız olmadıklarını gösterdim.. en yakınında akraban olsa dönüp bakmazken suratına sıcak bir selamlama ile moral buldum..
– Bi kötü bakarım şimdi size !!!dağılın leynnn
Bugün çok yoruldum , ofisten dödüm Erin uyandı ve bir daha da uyumadı.. çok uykum var ..
Sabah ki düşündüklerime bir göz attım.. kara bulutlar mı esmiş içimde diye.. yok yok değilmiş.. erken saatte sokaklardaki poğaça kokusunu yazmamışım sadece ..
Yorumlar (16)
pinarbk :
4 Temmuz 2008 | 07:52Zamanın hızı beni de korkutuyor bazen. Daha yavaş aksa, herbir saniyeyi doya doya yaşasam diyorum ama çoğu zaman demekle kalıyorum. İstanbul’un harala gürelesinde nasıl olacak ki bu… Kaliteli anları çoğaltıp güzel anılar kaydetmeli zihnimize…
Bloglarla ilgili kafası karışanları okudukça, iyi ki şifreli yazıyorum diyorum. Küçük, samimi, kendi halinde bir dünya kurdum kendime blog dünyasında. Gelmek isteyenler mesaj atıyor, geliyor. Bizbize, güzel güzel yaşayıp gidiyoruz. Geçenlerde şifreyi çözdüm. Dünyanın dört bir yanından insanlar gelip gitmiş. 1,5 saat okuyanlar olmuş. Tek satır not bırakmamışlar. Öyle olunca, yabancı insanların karşısında çıplak kalmış gibi hissediyor insan kendini. Bu çıplaklık hissi uzun sürse, blog kapatmaya kadar gidebilir iş.
İki komşu, afacan erkek çocuğu…Potansiyel bir çete görüyorum ben:)))
ebru :
4 Temmuz 2008 | 09:25Arada böyle düşündürtmesi gerekiyor hayatın bize ölümü.İnsanlar birbirinden korkar olmuş,ilişki kurmaktan kaçar olmuş,bir bardak çaylarını tebessümlerini hoşgörülerini esirger olmuş.Hayat telaşı içinde para kazanma telaşesinde en güzel değerleri geriye atarken düşünmek lazım hayat denen şeyin süresiyle ilgili ne biliyoruz?Neden tüm bunlar?
Bir anda 3 ölüm yaşadık biz ve bize destek olan ne sahip olduğumuz paralar ne de eşyalarımız,evimizdi.İnancımız ve dostlarımızdı.O yüzden arada filmi yavaşlatıp ilişkileri gözden geçirmek ve önceliği nelere tanıdığımıza bakmak lazım.Eminim çok faydasını görürsün arkadaşınla ilgili konuda yaptığın davranışın,biraz da örnek olsun bizlere.
meltem :
4 Temmuz 2008 | 09:12bu sabah evet sonuna kadar hak veriyorum sana.Zaman geçiyoooo.Bu sabah bende üzgünüm hemde çok…Canını sıkmak istemem ama paylaşmak istedim zira kimsem yokmuş aslında söyleyecek.Ardamı babasız büyütmek istemiyorum ama sonuna dayandım gibi…yolun sonu..dün akşam iyce gerildik yine ben napıcam bilemiyorum oğlum daha 8 aylık..
meltem :
4 Temmuz 2008 | 09:17canım çok yanıyo içim acıyo Ayça hani derlerya arkamda kimsem yok O bunu çok iyi biliyo.neyse içini karartmayım seninde.bol bol öpüyorum Erinle annesini.
Açalya :
4 Temmuz 2008 | 09:44Olumu dusundukce soguk terler bosaliyor zaten….hele anne olunca dusunmek insani deli edebilir…
Pembeye boyaman iyi olmus, benim de var boyle bir iki tane…gurur yapiyorum ben…kiramadim onu…aslinda kin min de duydugum yok…aferin sana.
Efe ile resimler cok guzel. Efe yuruyormus ya, nasil guzel haber degil mi?! videolari sabirsizlikla bekliyorum.
AyçA :
4 Temmuz 2008 | 10:45@Pınar.. zaman İstanb ulda hiç yavaş akmayacak 🙂 maalesef.. sakin bir yerlere kaçmak lazım hep diyorum .. ben şifreli yapmak istemedim zaten blogspot kullanmadığım için herkese ayrı ayrı şifre tanımlamam lazım ama çıplaklık konusunu bende düşünüyorum üstelik bir kaç kere yolda bile çevirildik” aaa Erinn biz sizi tanıyoruz çok iyiii” cümlesi karşısında hem hoşlanıp hem de çok çıplak hissettim kendimi.. yazarken sorun yok ama okuyanlar ile karşılaşınca ve ” aa biz hep okuyoruz” dediklerinde :)) çok çıplak kaldığımı hissediyorum 🙂 yine de yazmaya devam.. kendimi ifade şeklim oldu bu blog benim ..
@Meltem ..çok üzüldüm .. ben 18 yaşından sonra anne baba ayrılığı yaşadım kardeşim 11 yaşındaydı… bize bıraktığı izleri o yaşımıza rağmen ki kardeşim çok küçüktü yazmak mümkün değil.. anne baba olmanın sorumlukları burda başlıyor.. fedakarlıklar da.. umarım halledersiniz.. babasız büyümek bir çocuk için en zoru olsa gerek..
@Ebru başınız sağolsun.. bir de derler ya dostlar sağolsun..işte o dostlar olmalı bir köşelerde.. dünya malı dünyada kalıyor giden gidiyor.. temiz bir kalp ve sıcak bir kalp dokunuşu hepsine bedel..
@Açalya.. aslında benim kıramadığım bir iki kişi daha kaldı ama zaman geçince oluyor galiba..12 sene sonra kırdım gururumu.. hatalı olan ben değildim üstelik ama yapmam ve yükümü atmam gerekiyordu, her akılma geldiğinde duyduğum kin beni kirletiyordu diye düşünüyorum .. Efe pıtır pıtır yürüyor maaşallah 🙂 Ölüm ise dediğin gibi anne olduktan sonra çok daha farklı bir kavram oldu kafamda.. annelikten önce ölüm yoktu benim için. hala da yok .. öldüğümüzü düşünmüyorum.. var olan hiç birşey yok olmaz hiçbirşeyde yoktan var olmaz benim felsefemde.. sorun geride kalanları yalnız bırakmak kaygısı ..başka birşey değil.. videolar en kısa zamanda..:)
AyçA :
4 Temmuz 2008 | 11:58hızlıca kelimesini tırnak içine almalıydım 🙂 aynen öyle hızlı bir geceydi ..sen “şimdi bir güzel uyur bu gece ” dediğinde cevap vermedim 🙂 tahmin etmiştim.. o şimdi yürüme heyecanında hep yürümek istiyor ve uyumak gereksiz bir eylem:) merak etme normale dönecek..
ya tamam yiyelim de senin diyete nooldu 😀 haha ben zaten her durumda yiyorum..
şişko göbek biraz önce yemek yemişti fotolar çekilmeden 😀
haftaya gideriz 😉
Didem :
4 Temmuz 2008 | 14:05Bu arada efe bezsiz mi ne? Ne tatlı oldular ya doğdu doğacak derken bi de arkadaşlık yapıyorlar.
ebru :
4 Temmuz 2008 | 15:15Sağol Ayça’cığım.
aysun :
4 Temmuz 2008 | 15:45Hayırlı olsun işin Ayça:) Sabah çocuğu tarafından uğurlanmak bazen üzüyor insanı:( Hele de üzgün bir şekilde bakıp annem dediği an:(
Hayat ne kadar çabuk geçiyor… Daha dün gibi, bir türlü doğmadı bu bebe diye sızlanmalarım:) Şu an 19 ayı bitti ve O artık bir çocuk. Kendi istekleri olan ve bunu her an belli eden…
Efe ile olan fotoları harika:) Nerdeyse aynı gibiler:P
Sinem :
5 Temmuz 2008 | 11:57Aycacim blogunu uzun zamandir cok buyuk keyifle takip ediyorum,bugun farkettim ki hic yorum birakmamisim.Hic tanimadigin insanlar okuyup da senin haberin bile olmayinca ciplak kaldigini dusunmekte haklisin.O yuzden ben kendi yorumumu yazayim, taa uzaklardan bir “fan”iniz daha oldugunu soyleyeyim istedim.
Is icin yurtdisinda yasiyorum, benim de 7,5 aylik bir kizim var.Cok yogun bir isim var, gun icinde tek dinlenme vesilem ve en buyuk keyfim sevdigim bloglari okumak.Sen tatile gidince dort gozle bekledim yani…
Erin’e tek kelimeyle bayiliyorum, masallah sozleri yetmiyor yakisikli kucuk adama.Senin yazilarindaki samimiyeti ve dogalligi cok seviyorum, yazmayi kesinlikle birakmamalisin.Tatiliniz bile ne kadar size ozguydu,o kadar hosuma gitti ki.
Bugunkü yazini okurken cok guldum Erin’in dondurma fotoromanina, sonra birden dusundum ki annelik sana acayip yakisiyor.Belki de seni bu blogla tanidigim icin anne olmadan onceki halini gozumun onune getiremedim.Erin’e sahip oldugun icin cok sanslisin ama kesinlikle Erin de cok cook sansli.
Cok uzattim kusurabakma ama uzun zaman biriken dusunceleri yazinca boyle oluyo:)
AyçA :
5 Temmuz 2008 | 22:34@Aysun aslında bir işim olduğunu söyleyemeyeceğim yani yeni bir iş başlangıcı değik sadece ofise gidiyorum ve kurmak istediğim düzen ile ilgili çalışmaya çöalışıyorumn bu arada biraz erin’in benden uzak kalması amacını taşıyorum ama evet zor! her gün bunu düzenli yapmak özellikle zor olmalı .. Efe ile araları 6 ay bile değil 🙂 kısa zamanda aynı olacaklar zaten :))
@Sinem.. çok teşekkür ederim ..uzun uzun yazdığın için de takipte olduğun içinde..anne olmadan önce neden yazmazmışım onu bilmiyorum sanırım çok haberdar değildim 🙂 Kızını güle güle büyüt.. benim için de öp ..
Aslının Ayça taktiği dediği cıbıl gezdirmek oluyor.. Ben Erin’i evde çıplak bırakıyorum. hem çişinni söylemeyi öğreniyor hemde yaz günü rahat rahat dolanıyor.. sadece bir küçük şort ayağına ki çiş yaparken fark etsin iyice diye o kadar…
yapincak :
6 Temmuz 2008 | 13:31Ne zamanlama, bir de bilsen ben neler düşünüyorum bu aralar… Bu yazılar, bu yorumlar, ilginç geldi bakıyorum da. Yazmak ya da yazmamak durumu var bu cenahta. Devamı da var da. Da da da…
uçuk oldu, olabilir, mazeretim var.
asya,
canım çokkk waffle istedi şimdi, n’apicaz?
AyçA :
7 Temmuz 2008 | 12:12anam anam.. ben görmemezliktengelmiştim ni ettiğiniz yahuu 🙂 tamam gidip yiyelim..Hatta Yapıncak sende Ada’yı al gel ?? 🙂
yapincak :
7 Temmuz 2008 | 12:42haha asya tamamdir benimki de ayni, sutluyu cikoyu beyaz yap, findigi cikar tamamdir. offff, of…
yapincak :
7 Temmuz 2008 | 12:48Ayçaa, diyorum ya bir bilsen… ben waffle’ı değil de, ayvayı yemekteyim şu sıralar, hem de ne ayva, yakında duyarsınız, çağıl çağıl anlatmak istiyorum ama konu hoş değil.
Ankara’dayız, dağın tepesi, şehirin dışında, waffle’cıyı bırakın, bakkal bile yok etrafta, bir Çokonat’a hasret kaldım zati. Dönüşte inşallah diyelim, bir koca amin ekleyelim, hep beraber lütfen. Duymadım?