Henüz yorum yapılmamış

Çekme Karavanla Yunanistan Bölüm 1

Bir önceki yazıda anlattığım gibi uzun bir bekleyişin sonunda 26 Kasım 2016 sabah saat 05:30 uyanıp yola çıktık. Önce İkitelli’den karavanı almak gerekiyordu. Karanlığın içinde ve hava buz gibiyken ve karavanı Alpay arabaya bağlarken ” ne yapıyoruz ya hu” diye sormak için geç kaldığımı fark ettim. Planlamanın yaklaşık 2 ay dışına çıkınca artık kış vakti bir çekme karavanla nereye gidiyoruz? yolda kar olsa ne olacak ? Alpay arabayı kullanamayacak olsa ben ne yapacağım ya kalacak yer bulamazsak peki ya güvenlik ne olacak ? gibi aklımda deli sorular ve sormaya geç kaldığım çok aşikar bir sabah. İşte yukarıdaki fotoğrafta yüzüümün gülen ama ağız çizgilerimin gergin hali ondandır! Hava aydınlanıp da biraz gerginlik bittikten sonra olsa gerek Tekirdağ civarlarında bir yolculuk çorbası içip o ana kadar fark etmediğim açlığı sonlandırmak için durduğumuzda bu fotoğrafı çektik. Hava o kadar soğuk olmamasına rağmen benim üzerimde 5 kat var ve ben hala üşüyorum! Çünkü korkuyorum! Çünkü bu kadar basit! Üstelik bir kitap okuyorum ve sayfaları arasında “cesaret dua eden korkudur” diye yazıyor!
Arabayla sınır kapısından ilk defa geçiyoruz. Vize için araç belgelerini o kadar özenle hazırladık ki bir sorun yaşamayalım diye uğruna neredeyse 2 ay bekledik hatta! karavanla çıkarken başımıza ne geleceğini bilmiyoruz, bir sürü forumda geziyoruz ama cevap bulamıyoruz çoğunlukla moto karavan tecrübeleri ile karşılaştığımız için bulduğumuz cevapları bir kalıba sokamıyoruz, çocuk gelişim kitapları gibi: her çocuk kendi bir kitap ya işte her tecrübe de şahsına münasır. Efendim sınır kapısına geldik ve ” karavanın plakası ne?” sorusuna ” arabayla aynı 750kg altı” dedik. Pasaport kontrolden geçtik, araç tescilden geçtik ve hepsi buydu! Gözümüzde büyüyen işlemler sadece 10 dakika sürmüştü. Peki 750 kg altı karavanla çıkış yapmak için ne gerekli ?

  1. Çipli ehliyet ancak çekme karavan dahil Bunun için bir kursa kayıt olmak sonrasında sınavına girip sınavda çekme karavanı kullanabildiğini göstermek sonra belgeleri alıp emniyete götürüp yeni bir çipli ehliyet edinmek gerekiyor.
  2. Yeşil sigorta araba için gerekiyor bunu sunur kapısında da yapıyorlar ancak vize başvuru yapılacaksa belgeler içinde görmek isteniyor.
  3. Araç eğer şirket üzerine ya da karavanı çekecek şöförün üzerine değilse mutlaka vekalet verilmesi gerekiyor.
  4. 750kg altındaki karavanlar belgelendirilmediği için karavanla ilgili bir işlem yapılmıyor araca bağlı olarak işlem görüyor.
  5. Çıkarken sorun olmuyor tekrar ülkeye girerken bir kaç soru soruyorlar muhtemelen araç tescilde kayıtlı olduğu için karavan sorun olmadan da giriyorsunuz. Arabamızda 2 karavanın içinde ise 3. bisikletimiz vardı  ükleye giriş yaparken bisikletleri nereden aldınız diye sordular sadece.

Yani güzel kardeşim 750 kg altındaki çekmek karavanla sınırdan çıkmakta bizim endişe ettiğimiz gibi birşey olmadı. Sınırdan çıktıktan sonra hiç durmadan yavaş yaval ilk durağımız olanDedeağaç’a öğleden sonra ulaştık. Karavan kampingler bu mevsimde hizmet vermiyor doğal olarak biraz çekinerek önce karavanı sahilin girişindeki kocaman otobüs parkına bıraktık sonra kampı aramaya başladık, uzun sürmedi 5 dakika mesafedeymiş ve açıkmış!

istanbul-dedeagac
20161127_132110

İlk durağımız Camping Alexandroupolis ya da bu adresten de bilgilerine ulaşabilirsiniz. Belediyeye ait bir kamp alanı, denize sıfır, sezon dışı ama bütün sene açık bir kamp. Bizim ülkemizdeki kampingleri düşününce diye başlayan bir cümleyi her yurdum insanı  gibi yazmazsam eksik kalır ama yazim çünkü bizim ülkemizde böyle kamp alanları maalesef EKSİK! Her karavan için ayrılmış yeşillikler içinde alanlar, tuvaletler, duşlar ve ihtiyaç olabilecek her yer temiz. Aşağıda fotoğrafları ve kampa ait ücret listesi var. Sezonda rezervasyon yaptırmak gerekebilir ama sezın dışında tecrübe ettik : bir tek biz vardık ! :=) Bir de karavan kiralanamıyor sadece kendi karavanı olanlar kampı kullanabiliyor. Burada 1 gece konakladık ve ücretlendirmeyi şu şekilde yapıyorlar: 2 yetişkin 1 çocuk 1 araba 1 karavan 1 elektrik. Toplamda vergiler dahil bir gece için 27.88Euro ödedik ve sonradan gördük ki kaldığımız kamplar içinde en pahalısı burasıydı üstelik sıcak su da yoktu! Bir de tüm gezi boyunca su satın alma ihtiyacımız olmadı çünkü parklarda kamp alanlarında yollarda her yerde içilebilir su bulmak mümkün. Mataranız olsun yeter kahve içmek için ya da yemek yemek için girdiğiniz yerlerde bile rica edince dolduruyorlar.

20161126_153551
                                    Ve tabii ki her durakta kedilerimiz oldu bol bol

Evimizi arabamızı yerleştirdikten sonra üzerimizi değiştirip bisikletlere atlayıp merkeze doğru yol aldık. Akşam yemeği saati geldiği için gözümüze güzel grünen bir yerde yemek istedik. İlk akşam olması sebebiyle evde yemeyelim hadi bu akşam dedik. Bir taksi durağının önünden geçerken bizi durduran bir adam hevesle Türkçe konuşmaya başladı bizimle. Türkçe konuşan görünce hemen başlıyorlar zaten neredeyse Yunanistan’ın ortasına gelene kadar yurdumdan ayrıldığımı anlayamadım. ( bunu da yazim eksik kalmasın 😉 ) Kendisi bize bir iki yer önerdi yemek için biz de iki seçenekten Loukoulos‘u tercih edip diğerini dönüşle bıraktık. Yunanistan diyince deniz ürünleri tabii ki ama o gece sanırım hepimizin biraz daha farklı bir proteine ihtiyacı vardı. Geleneksel olarak et yemekleri sosis, pirzola, şiş yani souvlaki. Dana, tavuk ve domuz olmak üzere çeşitler zaten başka da seçenek yok. Ve tabii porsiyonlar insan evladı yiyecek gibi değil. Bugüne kadar hiç tatmamışım ballı kızarmış feta peynir ( bizim beyaz peynir ) denedim ben çok beğendim bence denenesi bir tat ve tabii ki ilk akşam ouzo. Daha önce yazdığım Midilli Adası yazımda bahsettiğim Barbayanni Mavi her zaman tercihimiz. Hesabı istedğimizde ise ilk defa karşılaştım önümüze kocaman bir tatlı tabağı geldi ve ikramdı sonradan gördük ki tavernalarda ( restorantlarda) tatlı hep ikram ama bayaa bildiğin ortaya kaşırık!

20161126_175631

Bu güzel başlangıç akşamını bisiklete atlayıp evimize dönerek bitirdik ve evimize ilk akşam. İnternet yok! Televizyon da yok! Yatakları yapıp, ısıtıcımızı çalıştırıp çayımızı demleyip yatağın üzerinde UNO oynayarak günün yorgunluğunu attık. Böyle birbirimize vakit ayrımak daha ilk günden güzel geldi tabii ki. Sabah yağmura gözlerimi açınca bendeki endişe tekrar başladı tabii ki yola çıkacağız gün içinde! Kahvaltıyı hazırladım o sırada Alpay ve Erin şehirde bisiklet turu ve kahvaltılık bir kaçşey alıp geldiler. Kravanda en keyifli işlerden biri yemek hazırlamak. Küçük bir tezgah neden bilmem ama çok sayıda mutfak eşyası _ seyahatin sonunda bir çoğu kullanılmamıştı! _ çay demleniyor ocakta pazar sabahı kahvaltısı tadında her sabah.Şehirde pastaneler efsane hepsini denemedik çok şükür ama dönüşte son durağımız yine Dedeağaç oldu ve sabah Moka diye bir pastane denedim önerebilirim.

Dedeağaç yazın oldukça hareketli özellikle gece hayatı çok renkli bir şehir. Evros’un başkenti. Biz Selanik’ doğru yol alacağımız için üst kısmına uğramadık zaten mevsim itibariyle pek fazla olanak bulamayacağız diye düşündük ama eğer daha normal bir mevsimde gidilirse Soufli görülmeli diye notlarıma düşüyorum aslında bunu sonradan öğrendim ve şimdi gitmediğimiz için pişmanım 🙂 Bu da geri gitmek için sebep olsun. Burada Dadia ormanları hakkında bilgi var. Bu siteyi öneriyorum çünkü nerede ne var buradan ilerledim hep.

dedeagac-mandra

Ve evet bir sonra gitmek istediğimiz nokta : iskeçe ve İskeçe’ye en yakın kamp alanı Natura Camp. Web sayfasında tüm yıl açık diye yazdığına bakmayın çünkü değil ancak bir bekçi olduğu için şanslıydık çünkü hava karardığında oraya vardığımız için ve yol da çok ıssız olduğu için başka bir yere gitmek yerine o tek adamın bize kapı açmış olmasına şükrettim o akşam. Lakin tuvalet duş falan gibi hizmetler ve sıcak su en önemlisi YOKTU yine de bizden o gece için 16 euro aldı biz de yedik! Ancak evimize yerleştikten sonra gzel bir mercimek çorbası, kapının önüne kurulan masa eşliğinde şükürlerime şükür kattı.

Natura kamp Mandra diye bir yerde ve yol üzerinde 12 km sonra Vistonida Gölü bulunuyor. Burada Porto Lagos balıkçı köyünü ziyaret edin. Göl Yunanistan’ın ikinci büyük gölü, göçmen kuşlara ve çok çeşit balığa ev sahipliği yapılan bu gölün ortasında iki tane de kilise var: Agios Nikolaos kilsesi ana yoldan bir tahta köprü ile ulaşılıyor. Hemen biraz ilerisinde ise yapımı 10 yıl süren küçük bir kilise daha var. Bizimle Türkçe konuşan papaz adayı bize uzun uzun anlattı orayı çünkü yapımı kendisine aitmiş ve o kilisede görev yapmış olan dedesi ise Kütahya’dan göçmüş oralara. Hikayeyi dinlemek çok keyifliydi kendisi de Türkçe konuşmaktan o kadar zev alıyordu ki ancak kesmek zorunda kaldık çünkü nereye ulaşacağımızı bilmediğimiz bir yol bizi bekliyordu.

20161127_160237

Kasım ayı itibariyle bir çok pelikan ve flamingoyu selamlayıp yola koyulduk ve yolda ilk KANTİN ile karşılaştık! Tüm yol boyunca yediğimiz en lezzetli yemekler bu kantinlerden çıktı. Bizim yol dürümcülerimiz gibi ucuz ve lezzetli muhtemelen pis! Biz de pek umursamadan içine kızarmış patateslerin koyulduğu köfte ( onlar sucuk diyor köfteye) sosis souvlaki artık hangisini istediysek denedik. Genelde 2 euro gibi bir ücreti var bu arabalarda satılanların.

Geceyi Natura kampta geçirdikten sonra sabah erkenden kalkıp yulaf ezmeli kısa kahvaltımızı edip İskeçe’ye doğru yola koyulduk. Hava yağışlı ve oldukça soğuktu. Devamı bir sonraki yazıda.

20161128_100213-01
Paylaş :=)

Yorum bırak