Galiba bu yazın en son yazısı bu olacak zira ben perşembe günü ay sonuna kadar pek bilgisayar başında olmayacağım.. arada sırada.. sosyal medyada.. ama blogda ya da başka bir şekilde uzun uzun vakit geçirmek için diliyorum bilgisayar kullanım dışı olacak hayatımda. Yeni bir sevgili buldum zira : BİLEZİK ÖRMEK! Aklım, fikrim, tüm enerjim bu bileziklere akıp gidiyor sanki, çoğunuzun ” aa çocukken örerdik” dediğini duyuyorum! Evet örerdik çünkü bizim ipadlerimiz yoktu ya da bilimum bilgisayar oyunlarımızda! Aslında bir commodore 64 vardı ama 🙂 o sayılmaz! Tam bununla ilgili bir yazı yazacaktım ki Banu “AY AYY PEDD” dedi ! Efendim bizim evimizde o alet yok, olması da gelecek planlarımızda yok! Bilgisayar oyunu henüz sınırlarımız içerisinde değil, tek elektronik bağımlılığımız bilgisayarımız ve televizyonumuz. Belirli ölçülerde film, çizgi film seyretmek için o da : tüm aile fertleri için geçerli bu kural ama gel gör ki etraf geliyor cartt diye “endri börd” diyor!! ve sonra ” anne senin telefonuna bu oyunlar neden gelmiyorr?” sorusu karşısında verecek cevaplarım ağzımda dolanıp duruyor. Geçen hafta kamptan dönerken arabalı vapurda Erin kendi kendine oynarken bir baktık ki kilitlenmiş, sabit bir şekilde bir yere bakıyor sonra bunu fark eden hanım “aa gel gel “diyerek ortamlarına Erin’i de katınca annesi, kızı ve Erin birden “endiri börd” oynamaya başladılar. Burada yapacak bir şeyim yok, engellemedim, 10 dk sonra feribot yanaşacak ve bitecek diye ama inan sevgili okur sokakta çocuğumun eline lolipop tutuşturulması kadar zehirleyici olduğunu düşünüyorum. Nereye kadar mı koruyacağım ? Parkta kendisine ikram edilen jelibona ” bunun içinde şeker var mı? hmm ben yemem o zaman” demeyi öğrendiği gibi kendi sınırını belirleyebilceği yere kadar korumaya devam edeceğim çünkü bizim hala boya kalemlerimiz var, dal parçasını kılıç yapıp pantolon kemerine sokarak oynayabiliyoruz, saklambaç oynuyoruz, dal parçasından sapan yapıp zeytin çekirdeklerini fırlatıyoruz, sabah uyanıp yatağın içinde uzun uzun kıkırdaşıyoruz, köpeğimizle oynuyoruz, kek yapıyoruz, sofra kurup topluyoruz.. topaç da oynuyorduk ama şu beyblade mi ne o girdi hayatımıza eh hadi dedik çocuklarla parkta sosyalleşiyorlar! hiç mi bilmiyor peki ? e valla hepsini de biliyor!! ama daha elektronik olmayan oyunları tüketmedik.. el kol göz koordinasyonunu sağladığını savunuyorlar e valla biz çocukken bu oyunlar yoktu ve bu koordinasyonlarımız da eksik değil çok şükür! yani diyeceğim kayısılı kekti geldi dolaştı aypedlere! Ben çocukları bunlardan korumak gerektiğini düşünüyor savunuyorum hala varsın çağ dışı desin elalem bana!
Bileziklerime gelince.. Bol bol örüyorum ama hepsine Erin el koyuyor 🙂 Bir bakıyorum elinde bir kaç renk : “bugün de bunları birleştir anne” diye geliyor 🙂 Kamptan geldiğimizden beri bol bol birlikteydik : okul yok, ben işleri hafif tutuyorum, evdeyiz, koyun koyunayız.. daha ne isterim ki ..
Ve gelelim geçen gün INSTAGRAMDA yayınladığım Kayısılı Kek tarifine. Kaynak “BEYAZ UNSUZ ŞEKERSİZ HAMUR İŞLERİ” kitabı. Daha önce burada bahsetmiştim. Kitabı edinmeyen mutfak eksik demek bence 🙂
Üzerine koymak için 300 gr kadar kayısı yeterli 1 çay bardağı pekmez ( artı 2 kaşık daha kayısıların üzerine gezdirmek için) 100 gr tereyağ 2 oda sıcaklığında yumurta yarım çay bardağı süt 1 tatlı kaşığı tarçın 2 su bardağı tam buğday unu 1 çay kaşığı karbonat 1 tatlı kaşığı limon suyu 1 tutam doğal kaya tuzu
Önce kayısıları ikiye bölüp 2 kaşık pekmezi üzerinde gezdirip beklemeye alın. Kek kalıbınızı yağlayıp unlayın ve fırınızı 170 (150 turbo) dereceye ayarlayın.
Tereyağ, pekmez ve yumurtaları yağ eriyene kadar karıştırın. Süt ve tarçını ilave edin. Un ve karbonatı ekleyin. Karbonatın üzerine limon suyunu döküp 1-2 dk kabarmasını bekleyin. Tuzu da ilave ettikten sonra karışımı tahta bir karıkla harmanlayın. Biraz yoğun bir hamur oluyor. Sonra kek kalıbına döküp kayısıları üzerine dizin. Fırının orta rafında 40-50 dk kadar pişirin. Kayısı yerine elma ya da mürdüm eriği de koyabilirsiniz. Elma koyarsanız elma pekmezi koyun diyor kitap.
Nefis bir kek!
Unutmadan : Verdiğim 12. kilonun şerefine yedim bu keki! 76 dan 64 e uzanan güzel bir macera.. hedefe 4 kala 🙂
Herkese iyi tatiller.. Tatile çıkmadan Kampa Gidelim mi Baba Ekolojik Çocuk Kampımızın yazısına bir göz atın derim.. kim bilir seneye belki birlikte oluruz.. Biz bu hafta 2.si için yola çıkıyoruz 😉
Yorumlar (13)
yıldız :
13 Ağustos 2012 | 08:16merhaba ayça ilk defa rastladım bloguna ve okumaya başladım…bir kızım var ve kemerburgaz da oturuyorum ve sağlıklı beslenmek adına elimden geldiğince birşeyler yapmaya çalışıyorum…kemerburgazdan yumurta temin ediyormuşsun mümkünse tel ya da adres varsa verirsen sevinirim..belki süt temin edebilecğim bir yer bulabilirim…şimdiden teşekkürler…
Ayça Oğuş :
13 Ağustos 2012 | 08:52Hoşgeldin Yıldız 🙂
Ben kemerburgazdan almıyorumyarıkaşı çiftliğinin yumurtasını alıyorum ama nnemin yumurta aldığı biri var kemerburgazda öğrenip mail atacağım ..
adadoga :
13 Ağustos 2012 | 09:24Benim de yapmaya calistigim ama yapamadugim sey.Her ne kadar ivir zivirdan uzak tutmaya calistikca eline tutusturuluyor babaanne dede tarafindan bu konuda kavga edecek raddeye bile geldik ama olmuyor bak yine sinirlerim gerildi
Banu Tozluyurt :
13 Ağustos 2012 | 11:00Ah benim güzel arkadaşım, Erin’in yaşında ben de kızımı oldukça koruyabiliyordum hatta kızım hiç bilgisayarla ilgili değil filan diye çevremden tepki alıyordum bu çocuk çağın gerisinde kalıyor diye, ta ki bu ayyy ped gireli hayatımıza (babamızın hayatına). Neyse ki Duru da doğada hala çamurdan tencere yapıp, yapraktan dolma gibi doğal oyunlarla oynayabiliyor. Domatesimizi bahçemizden koparıyor ama arada sanal tarlasına da bakmıyor mu offffff. Sosyalleşmesi artıp, artık arkadaş çevresi genişleyince belli bir yaşa kadar verdiklerinle durumu kotarmaya çalışıyorsun ama bir yere kadar. Ne kadar geç o kadar iyi deyip avunuyorum ööööööö
Ayça Oğuş :
13 Ağustos 2012 | 11:27hmm bizim baba almayacağına göre biraz daha idare edebiliriz durumu galiba 🙂 hatta alpay bana tam şununla ilgili bir yazı yazsana dediği akşam senin yazın yayına girdi 🙂 git bak oku dedim 🙂
Ebru Denizeri :
14 Ağustos 2012 | 00:40Merhaba,
Kendime bu kadar yakın kulvarlarda yürüyen annelerin varlığını bilmek beni inanılmaz mutlu ediyor ve “evet, halen UMUT var, çocuklarımız için UMUT var” diye içimden taşan bir sevinçle haykırmama vesile oluyor.
Malum “zaman” azlığından yazamasam da, sizler gibi düzenli bloggerler aracılığıyla daha da büyümeli ve yaşayarak çocuklarımıza MODEL olabilmeliyiz.
sevgiler
Ebru
Ayça Oğuş :
14 Ağustos 2012 | 00:49Ah ahh Ebru kendimi zaman zaman uzaylı gibi hissetsem de benim gibi olduğunu gördüğüm annelerin babaların varlığı beni heyecanlandırıyor: Yalnız Değilim! 🙂
Ebru Denizeri :
14 Ağustos 2012 | 01:42Toplumsal telkinler öyle güçlü ki, haklısın, insan bazen kendini sorguluyor allah allah garip olan ben miyim diye.
O zaman mutlaka dönüp iç referanslarımı kontrol ediyorum, inançlarımı, değerlerimi, tecrübelerimi…bakıyorum ki her şey yerli yerinde. O zaman yola devam diyorum…
Benim oğlum da Burger King ya da McDonalds gördüğü zaman “Ebru, burada satılan hamburgerler sağlığımıza çok zararlı” deyip bir kere bile talep etmiyor. Evde ona kendimiz gayet güzel hamburger hazırlayabiliyoruz. Onca çocuk Ikea’daki patates kızartmalarına gömülürken, o kendi tercihiyle brokoli isteyebiliyor. Bunu kendi seçimiyle yapabilmesi çok önemli benim için. Bazen de çok mu yönlendiriyoruz acaba diye sorgulamıyor değilim ama bedenlerine giren kaliteli besin enerjilerinin bir gün kaliteli mantal enerjiye dönüşebileceğini bilmek beni tekrar motive ediyor.
Kesinlikle yalnız değilsin!
Sevgiler
Ebru
Biranda :
15 Ağustos 2012 | 02:24Aslinda herkesin yapmak isteyip de yapamadigi/yapmadigi diye dusunuyorum ben bunu Ayca. Gecen gün Deniz okulda bir arkadasinin verdigi cikolatayi yemis, ama ogretmenlerine de “annem sadece cok arada bir yememe izin veriyor” demis. Okuldan almaya gittigimde ilk soyledigi de bu “buyuk” olay oldu! Ertesi gun ayni cocuk tekrar cikolata getirmis, bu sefer bizimki “yok ben size demistim, her gun cikolata yenmez” diyerek reddetmis. Ogretmenler beni tebrik etti. Oysa tebriklik bir durum yok bence. Zararlarini anlattiktan sonra aypedle oynayabilen bu cinfikirler bunu niye anlamasin ki???
Selen :
15 Ağustos 2012 | 22:48Aslinda ben seninle hem ayni fikirdeyim, hem de degilim. Bilgisayar oyunu konusunda hemfikirim, eve girmesin, uzak dursun her cocuktan. ama i-pad’i salt bilgisayar oyunu olarak gormek dogru degil, cocuklar icin faydali applikasyonlar ve web siteleri var. Gecen sene birinci siniftayken, Lara’nin bilgisayarda, okulun internet sitesinde tamamlamasi gereken matematik odevleri vardi. Okul kutuphanesi tamamen internette, hem sesli, hareketli kitaplar var, hem de kutuphaneden ne sececegine bakabiliyor. Ayrica okulun kendi sosyal agi var cocuklari hem Facebook gibi sosyal aglardan korumak, hem de hazirlamak icin. Demek istedigim su, bilgisayar kullanmak ve gereken bilgiye hizlica ulasmak gunumuzun sarti ve cocuklarin da interneti ve bilgisayari dogru kullanmayi ogrenmesi mutlaka gerekiyor. Erin’i bundan sonsuza dek uzak tutamazsin, er yada gec o dunyaya girecek. Eve ipad sokmayarak aslinda kendi isini kolaylastiriyorsun, cunku evde bunlar olunca bir sinir daha oluyor. Dogru isler icin kullanilip, oyunlarin sadece gerekli yada faydali olanlarinin oynanmasi da anne baba icin ekstra vede zorlu bir disiplin ve kontrol konusu olarak ortaya cikiyor. Zaten su da bir gercek ki, ozgurce oynayabilecegi firsat ve imkan olan cocuk, evde oturup ipad ile oyun oynamiyor, hala agaca tirmanmak, bisiklete binmek, top pesinde kosturmak daha cazip cocuklar icin.
TUGCE :
25 Ağustos 2012 | 13:15Sevgili Ayca,
Seninle hem ayni fikirde olup hemde olmadigimi yazicaktim ki baska bir okurun yazmis.Ben Selen ile ayni fikirdeyim. Oglum Ege 2,5 yasinda ve yaklasik 1 sene once esimin isi nedeni ile Amerikaya yerlestik tabi bizimkisi tek kelime ingilizce bilmiyor… parkta cocuklarla turkce konusuyor cocuklar ingilizce cevap verince anne ama ben onlari anlamiyorum diye solugu her seferinde bende alip bir sure sonra tek basina oynamayi tercih eder olduki bu onun yasindaki bir cocuk icin kotu birsey… anaokulu gymboree tarzi yerlerin yakinina yaklasmadi cunku ordada butun cocuklar ingilizce konusuyor televizyondan cizgi film seyretmek yerine internetten turkce cizgi film izlemek istiyordu… sonrasinda ipad deki flash card apps leri sayesinde yavas yavas kelimelere asina olmaya baladi arkasindan onun yasina uygun sectigimiz cizgi filmler geldi ve sonra televizyonda cizgi film seyretmeye basladi… simdi geldigimiz nokta hala akici bir ingilizcesi yok ama (2,5 yasindaki bir cocugun ingilizcesi yok 🙂 parkta havuzda vs. cocuklarla oynuyoruz cunku onlarin soylediklerini anliyor ! Turkce cevap veriyor o ayri eger cocugu sevmisse o zaman ne yapmasini isaret ve mimiklerle anlatiyor:D Kisaca bu kadar kucuk yasta bile eger dogru kullanmaya yonlendirilirse ipad’in faylarini goruyorsun, dengeleyebilmek onemli…
Neyin ne zaman ne sartlarda avantaja donusucegini bilmeye imkanim olmadigi icin Mallcom Gladwell ‘ in Outliers kitabinda ele almis oldugu 10bin saat kuralina inaniyorum. Bu yuzden ben oglumu Ipad gibi teknolojik urunlerden korumaktansa onu yararli kullanmayi ogretmeyi tercih eden bir anneyim.
Dedetepe cifligindeki kamp fotograflarini ve yaptiklarinizi begeni ile takip ediyorum… Kampa katilan cocuklardaki yas siniri nedir acaba ?
hayal :
28 Ağustos 2012 | 02:38Ayfed.
Ayça Oğuş :
28 Ağustos 2012 | 02:41hahaha :)) evet ya pardın Ayfeddi o 😛