Ben Kalamışta doğdum.. orada büyümeye başladım.. severim oraları. Yeşil, sakin, huzurlu, iyot kokar sahili. Severim parkını. Çocukluğum geçti. Paten kaymayı, bisiklete binmeyi becerdim o sokaklarda. Burnumun direği sızlar oralara gittiğimde, çocukluğuma özlemim gelir oturur ciğerimin üstüne. Bağlıyımdır çocukluğuma. Eskileri taşımayı borç bilirim kendime hangi nedenden bilemesem de!
Lakin ben Beyoğlunda büyüdüm..10 yaşlarında düştü yolum İstiklal caddesinin henüz trafiğe kapanmamış, eski İstanbul dolmuşlarının sağlı sollu gittiği, yanından her geçişimde en çok da yılbaşlarında hayran hayran baktığım Vakko’nun en büyük mağaza olduğu dönemlerde. Okul servisi mecburi oradan giderdi köprüye doğru. Sabah 5,5 ta kalkardım. “Köprüye bizim evin yanında giriliyor arkadaş neden ilk beni alırsın en son beni al” diye küfrede küfrede. Sonraları vapurla, 07:15 vapuruyla gidip gelmeye başladığımda yani “büyüdüğümde” işkence gelmedi bana o saatlerde kalkmak. 3- 5 okulun kocaman olmuş liseli gençleriydik. Yıllar sonra karşılaştığında
“ben seni nerden tanıyorum”
“hmm bilmem…hangi lisedensin?”
“avusturya”
“hmm bende italyan.. yedi çeyrektendir”
diyalogları kuracak “kocaman liseli gençler”!
Daha o yaşlarda çiçek pasajının kokusunu bilirdik ya.. bugün oğlum o yaşlara geldiğinde.. anne olmak ne fenaymış… ne fenalıklar etmişiz o zamanlar analarımıza..
Henüz arabaların dolandığı İstiklalden her geçişimde derdim: “büyüyünce ben buralarda oturucam” diye. Ben büyüdüm ve oralarda en azından yakınlarında oturuyorum. Bu kokusunu sevdiğim, kaosunda boğulmaktan zevk aldığım, daha küçücükken hayalini kurduğum, bana göre yedi tepeli şehrin en mükemmel yerinde oturma kararını aldığımdan beri hala usanmadan, bıkmadan ” aa neden anadolu yakasına taşınmıyorsunuz” sorusunu soranlara buradan sevgilerimi yolluyorum. Ben burada nefes alıyorum!
2 Nisan sabahı, kahvaltımı ettikten sonra, kısıtlı vakitlere hangisi denk getirebilim acaba diye başında 2,5 saat harcadığım festival programından seçebildiğim 6 filme bilet almak için bir otobüse binmenin yeterli olmasını seviyorum…
Ve yağmur yağarken , artık arabaların geçmediği o İstiklal caddesinde, çocukluğumun izlerini arkama gölge etmişken gençliğimin alışkanlıklarını hala ve hala devam ettirebiliyor olmayı seviyorum…
Çok geç tanıştım İstanbul film festivali ile ben.. .Alpayla beraber girdi festival hayatıma.. arka arkaya girilen seanslar, patlamış mısır sesi duymadan seyredilen filmler (belki son beş senede değişmiştir), biletin olmasa da kapının önünde bekleşmeler, son dakikaya kadar bilet bulma ümidi, o biletin bulunamamasının verdiği hayal kırıklığı, ağızdan çıkan kocaman bir ” haddi beee kaçtı güzelim film”, bulursan yaşadığın mutluluk, bazen kaçak girişler ( eskiden mümkündü valla 😀 ), festival izleyicisi olmayanlar ile yapılan tartışmalar : “ay ben boğuluyorum ne öle fransız filmleri falan” diyenlere inat en çok fransız filmi seyretmeler..
Ben severim Fransız sinemasını! Fransızcayı çok sevdiğimdendir belki de. En çok Fransız, İtalyan, İspanyol filmlerini..bazen Kuzey ülkelerine ait filmleri.. ama en çok Çince, Japonca, Korece filmleri seyeredemiyorum.. Kim Ki Duk hariç ki onun da zaten pek konuşması yok 🙂
Son 5 senedir aklımda olsa bile nasılsa bir tane filme gitmek keyifli ve anlamlı olmayacak diyerek ertlediğim festivale bu sene vakit ayırmak gerek diyerek yola çıktım işte bu sabah..Görmek istediğim ne çok Türk filmi varmış! Ama vakit yok.. vizyona girmesini diliyorum bazılarının. Bir de bu sene bir yenilik; belki son beş senede yapılmıştır haberim yok: ÇOCUK MÖNÜSÜ hazırlamışlar. 5 yaş üzeri diyor ama ben bir tanesine bilet aldım. Bir tane film koca kişisine iki film de bana.. bu kadarmış kısmetim.. sadece hazırlık kısmı bile yetti aslında.
İstanbul’a bahar festivalle gelir bence.. nisan yağmurlarıyla geldi bu bahar festival..çocukluğumun üstüne yağdu durdu bu sabah..
cebimde 4 tane filme bulunmuş bilet..
içimde bir çocuğun yaz tatilinin ilk gününe duyduğu heyecanı..
Yorumlar (8)
Sena :
3 Nisan 2011 | 06:59iyi eğlenceler şimdiden 🙂
Daha da sormam niye Avrupa diye 😆
AslıYörükoğlu :
3 Nisan 2011 | 16:04Bilirim:)
Sümeyye Samancı Tiryaki :
3 Nisan 2011 | 16:04Ne güzel bir yazıydı öyle. Gözlerim nemlendi. Bi tuhaf oldum. Çıkıp İstiklal’e gidesim de geldi. Gitsem mi ki?
Nurdan Gençtürk :
3 Nisan 2011 | 16:04keyifli seyirler…
Ozgeee :
3 Nisan 2011 | 20:33Festival çektirdin canimi bak benim de:) Bir de buyuk arkadas grubu olarak alinan biletler olursa acayip bir bilet borsasina donerdik. Gelemeyenler bileti ziyan olmasin ister, bir sinema sever bulmak icin didinir. Yeni Manita yapan illa ki bilet bulup onu da koluna takmak:) Peh peh, guzel gunlerdi. E bahar gene gelir, bebeler sonunda buyur di mi:)
Belma :
4 Nisan 2011 | 11:19Ayy, icim bir fena oldu..Benim de hayatima festival simdi kocam olan adamla girdi:) Ondan oncesi Ankara’daydim malum, uzaktan izlemekle yetinirdik istanbul film festivalini:) En guzeli de hangi filme gidecegimizi secmek icin bir suru arkadasin katilimiyla 3-5 saatlik ozel seanslar duzenlemek, degisik yontemler gelistirmekti. ( halk jurisinin odul verdigi filmler genelde guzel olur:) bu 3-5 saatlik seanslari da nedendir bilmem istiklal caddesine paralel kucucuk kafelerde salep, cay, kahve, vs esliginde yapardik. En cok o saatleri ozluyorum simdi.
Biz de en son ben hamileyken almistik bilet, bu yil kacti ama seneye istiyorum, bikac film izlemek…Size iyi seyirler….
özge baytın :
4 Nisan 2011 | 16:36Ayçaaaa çok fena ettin beni, acaip oldum bu yazıyla, hiç unutamadığım ortaokul günlerim canlandı, sainte pulcherie’mi, istiklal’de yapılan servis yarışlarını, fleur günlerini,oranın unutulmaz kokusunu ve festival anılarımı hatırladım. Sonra da hemen biletix e girip oglumla gidebilmek için ben de aynı filme bilet aldım. Tabii ki beyoğlu’na gidip kendim bileti almayınca aynı keyfi vermedi 🙁 Eğer sen de 9 nisan’a aldıysan orada görüşmek üzere…
nnbalo :
6 Nisan 2011 | 23:03festivale gidebilme ihtimali bile güzel..
bende üniversiteyi kazanalı istanbul da (16 yıl) evlenene kadar da avrupa yakasındaydım. evlenince anadolu yakasına geldim. kalamış ı bostancı yı sizden devraldım; tersine bir ilişki var aramızda… 🙂