Geçen akşam üzeri yağmur dinip de güneş açınca parka gitmek üzere hazırlandık. Son dakikada maillerime bakmak istedim ki iyi ki bakmışım. Bir arkadaşımdan (Banu’cum teşekkürler :=)) Kurtuluş caddesinde Tatavla Karnavalı olacağını, cadde boyunca kostümler ve müzik ile şarkılar söyleneceğini, fotoğraf çekmek isteyebilirim diye benimle paylaştığı mail düştü. Erinle beraber nasıl yaparım diye düşündüm, taktım çantamı sırtıma,aldım makinemi düştük yollara. Biraz parkta vakit geçirdik. Bu arada Erin tabii ki büyümüş, artık çantada taşımak çok zorlaşmış!! Bir daha yapabileceğimi sanmıyorum :=)
Daha sonra Kurtuluş caddesi üzerinde, vazgeçemediğimiz lezzet, İstanbul’un en güzel tavuk göğsünü yapan Göreme Muhallebicisinde yemek yemeğe karar verdik. Daha önce hep tavuk göğsü alıyorduk hiç çorbasını içmemiştim: kayıpmış!! Yolu düşen herkes bir kere tatsın derim. Sütlü tatlıların süt kaynağı İstanbuldaki yörüklerden. Manda ve inek karışımı kullanıyorlar. Yoğurt mayam olmadığında hemen soluğu ben burada alıyorum, yoğurdu da harika ve aynı sütler ile yapılıyor. Kahvaltıda verdikleri kaymak için kelimem yok!! :=)
Uzun süre bekledik, ne gelen var ne giden. Eh eve dönelim bari dedik ki dönüş yolu üzerinde karnaval kafilesiyle karşılaştık.Sırtımda Erin ile çok güzel kareler yakalamam mümkün değildi,bolca dans ederek eşlik etmeye çalıştık. Umarım bu geleneği devam ettirirler.
Tatavla Karnavalı Genel Bilgi //kaynak : http://www.norzartonk.org//
Karnaval eğlencelerinin kökenleri Antik Yunan’daki Dionisos ve Poseidon şenliklerine kadar dayanmaktadır. Ortaçağda İtalya’da ve özellikle Venedik’te rağbet gören bu gelenek, Venedik’le çok sıkı ilişkiler içinde bulunan İyon Denizi’nden Yunan adalarına sıçramıştır. Bu adaların, İstanbul, İzmir, İskenderiye gibi kalabalık Rum topluluklarının yaşadığı Doğu Akdeniz’in büyük liman şehirleriyle olan bağlantısı ile de karnaval adeti buralara kadar yayılmıştır.
İstanbul Rumları arasında yaygın olan karnaval eğlencelerine Galata ve Pera’da rastlanmakla beraber, İstanbul’da karnaval denilince akla gelen ilk yer daima Tatavla (Kurtuluş) olmuştur.
İstanbullu Rumların ‘Apokria’ adını verdikleri ve günlerce süren karnaval eğlenceleri, değişken takvime göre Şubat sonu veya Mart başında, mutlaka Pazartesi gününe rastlayan ‘Kathara Deftera’ günü doruğa ulaşır ve son bulur.
İstanbulluların ‘Baklahorani’ günü de dedikleri bu günden sonra herkes evine kapanır, perhiz ve ibadetle vakit geçirerek Büyük Paskalya Yortusunun gelmesini beklerdi.
Tatavla Karnavalı I. Dünya Savaşı’na kadar bütün hızıyla sürmüş; savaş yıllarının duraklamasından sonra, 1918-1923 mütareke ve işgal yıllarında iyice çılgın bir hale gelmiştir.
Cumhuriyet yıllarında hızını kaybeden karnaval eğlenceleri II. Dünya Savaşı yıllarından sonra tamamen ortadan kalkmıştır.
Günümüzde, İstanbul’da bir avuç kalan Rum cemaati, bu eski geleneği bir iki tavernada toplanıp eğlenerek sürdürmeye çalışmaktadır.
Ayrıca Yunanistan’ın, özellikle Patras ve Pire şehirleri, Aporia (karnaval) eğlence alayları ile oldukça büyük ün yapmıştır.
Kıyafetler/Kostümler/Gösteriler
• En temel kıyafet öğesi maskelerdir. Kadınlar başta olmak üzere çoğunluk maske takar. Erkekler hangi konuya göre kıyafet giyiyorsa onun gerektirdiği sakal, bıyık ve benzeri eklemeleri de yapar. Bazı erkekler suratlarını tamamen una bular, bazıları ise tamamen kömür karasına boyar.
• Rum gençlerinin bir kısmı Fustenella isimli geleneksel Rum kıyafeti giyer. Kadınlar kısa kollu, göğüs dekolteli, al, mavi ve yeşil fistanlar giyer. Bazı kadınlar ise tayyör, kısa kadife pantolon (şort), aynı kumaştan yapılmış sim veya sırma işlemeli denizci şapkaları takıp, siyah ipek çorap giyer. Yüzlerinde ise mutlaka kadife veya ipekten bir maske bulunur.
• Her mahalle seçilen konuya göre kıyafetler hazırlar. Yürüyüş geçidine mahallelerden katılacak maskaralar her yıl yeni bir konu seçerek buna göre hazırladıkları kıyafetleri giyerler.
• Bir mahalle Rum eşkiyası gibi giyinir, orijinal fustenella (evzon eteği) giyer, yatağan kuşanır. Önde klarnet ve lavta giderken çsamiko ve kleftiko gibi kırsal halk dansları oynanır.
• Bir başka mahalle Anadolulu hamallar gibi şalvar, potur ve sarıkla gezinir. Arka arkaya sıralanmış giden on kişi, karşılıklı olarak omuzlarında uzun, kalın bir sırık ve ona kalın zincirlerle asılmış tek bir yumurta taşır. Yükleri o kadar ağırdır ki on adım taşınır, terleyip mola verilir, mola sırasında davul zurna eşliğinde Anadolu şarkılarıyla halk oyunları oynanır. Bunlar heyamolacıları (hamalları) temsil eder.
• Doktor gibi giyinmiş kimileri yolun ortasında hamile kadınları doğurtur….
• Sokaklarda tabut içinde ‘ölü’ taşıyanlar, papazlar, dullar ve akrabalardan oluşan cenaze alayları gezinip ağıt yakar….
• Palyaço kıyafetinde veya pahalı kadife üniformalı İspanyol Şövalyesi kıyafetinde at sırtında gezinen kadınlar….
• Kılıçlı savaşçılar, kardinaller, Venedik Karnavalı’ndan örnek alınmış tipler….
• Eski bir yazıdaki tarife göre, “şakakları zülüflü, beli kuşaklı, bol paçalı Tatavla, Yenişehir, Papazköprüsü palikaryaları; papuç kaşlı, gaga burunlu, pos bıyıklı Feridiye, Elmadağı, Pangaltı ahbarları; vapur dumanı fesli, göğsü çapraz camadanlı, yumurta ökçe şıbıdıklı tulumba reisleri; fıyakalı omuzdaşlar; saltalı, poturlu esnaf; frak gömlekli, kravatlı kalem efendileri; kürklü yakalı, altın saat köstekli mirasyedi beyler; sırma kordonlu, çifter çifter madalyalı biçkin hünkar yaverleri.” katılımcıların genel profilidir.
• Katılımcılar arasında eğlenceyi seven Müslümanlar da vardır. Onların da bazıları kıyafet değiştirip maskaralar arasındaki yerini alır. Diğerleri seyirci veya pasif katılımcıdır.
• Kıyafetlilere “Maskara Alayları” denilir. “Apurkaya Maskarası” deyimi ise İstanbul günlük yaşamında sıkça kullanılan bir deyimdir ve Tatavla Karnavalı’ndan doğmuştur.
Karnaval Güzergahları ve Merkezleri
• Aslında Samatya, Makriköy, (Bakırköy) Fener, Balat’tan Tatavla’ya yayılan eğlencede, Galata ve Unkapanı Köprüleri; maskaralar, mandolinler, gitar ve şarkılar eşliğinde geçilerek Pera’ya gelinir.
• Pera’dan Yenişehir, Akarca güzergahı ile Tatavla’ya (Aya Dimitri Kilise Meydanı’na) çıkılır.
• Bir başka koldan ise, Pangaltı Katolik Mezarlığı’ndan Aya Dimitri Kilise Meydanı’na varılır.
• Ana Merkez: Aya Dimitri Kilisesi Meydanı (Şimdiki son durak) ve Aya Atanaş Kilisesi’ne doğru bağlık, bahçelik alanlar ve bostanlar… Günümüzde bu yeşil alanlar tamamen yokolmuştur.
• İkinci Merkez: Pangaltı’dan Tatavla’ya doğru Tramvay Caddesinin (Şimdiki ana cadde) Tepeüstü ve Sinemköy arasındaki arka tarafları, Aya Atanasios Kilisesi’ne kadar… (Yine bu bölgede eskiden bulunan bostanlar ve geniş yeşil alanlar yokolmuştur)
• Ayrıca; Ararat Gazinosu (Şimdiki Kuvayi Milliye ilköğretim Okulu) ile aynı bölgede ana caddede bulunan Limonia Gazinosu ve civarı ile Sinemköy Mezarlığı civarı.
Yorumlar (6)
Magissa :
16 Şubat 2010 | 20:40Boyle okuyunca Tatavla baska gorundu gozume – buraya tasinmadan onceki imajini hatirladim gozumde… 🙂
Goreme Muhallebicisi’nin her gun onunden geciyorum ama bir kez bile girip denememistim, bu yazindan sonda dadanabilirim: tavuk gogsune de iyi yogurda da bayiliyorum 🙂
AyçA :
16 Şubat 2010 | 20:49aaasen tatavlaya mı taşındın:=) çok yakınız.. biröğlenberaber yiyelim o zaman :=)
AyçA :
16 Şubat 2010 | 21:38ayrıca senin taraftan pangaltıya doğru yürürken damla var sahlep ve boza ve yazın dondurma için doğru adres 🙂
tatavla pangaltı mösyö ferry’nin köyü feriköy.. istanbulu bir gün terk ettiğimde en çok özleyeceğim yerler.. tarih kokuyor kalabalığına karmaşasına rağmen
ben yaşadığım yeriçok seviyorum çocukla yaşamak zor olsa bile:)
sümeyye :
17 Şubat 2010 | 09:57süppersiniz! (maşallah!)
hülya :
18 Şubat 2010 | 08:10Ara ara istanbula dönme isteğim depreşir. bu yazı da depreştirdi gene.. hatta direkt şişli’de oturmak istedim. pek güzel anlatmışsın..
rukiye :
19 Şubat 2010 | 01:55gerçekten süper anlatmışsın..