1

Viyanada 4 gün Bölüm 1

2015 dilekleri diyip iyi yıllar dileyip durmuşum yine değil mi ? “Havası alınmış bir balon gibi” diyerek bitirdiğim seneyi takiben birden içi hava dolu bir balona dönüşerek karşılamak paha biçilemez oldu benim için. Yürekten dileklerim var bu sene için daha sene başından olmaya başlayan (şükür). Yoğun ve hızlı akan 1.5 aydan sonra senenin başında yaptığım kısa bir Viyana gezisini yazabilmeye elim vardı sonunda.
Her sene Erin’in doğum günü sebepli Mart ayı seyahatlerine bu sene de kutlu doğum haftası seyahatleri yapmaya karar vermiştim. Her sene ama her seferinde Erin’i almadan Ocak ayı seyahatleri serisi hayal ettim ben; kim bilir ne kadar sadık kalırım bu hayale ancak ilkini gerçekleştirdim! Erin doğduğundan beri O’nsuz hiç seyahat işine kalkışmamışız dolayısı ile gidene kadar git-gelleri çokça bir kaç gün geçirdim ve fekat gidince geçti ! Evet çocuk ayrı, çocuksuz gezmek benim için hiç de keyifli değil, gördüğüm, yediğim her şeyi Erin ile paylaşmak en büyük haz ama bazen durmak da gerekiyormuş: büyüyünce kendi arkadaşlarıyla gider di mi ?
Hiç görmediğim bir yer olması gerekiyordu, sebepsiz Viyana’ı seçtim. Bu seyahatleri mümkün olduğunca düşük maliyet ile sonlandırabilmenin yolu önceden karar vermekten geçiyor. Bir çok hava yolunun önceden bilet aldığında kampanyası mevcut biliyorsun bunu zaten. Ben Haziranda karar verip yine pegasus biletlerini önceden aldım ve yine harika uçuşla gittik geldik. Uçmak benim için zor iş; 1 hafta önce başlıyor pırpırlanmaya yürek! Bu sefer çantaya attığım bir Jager işimi kolaylaştırdı. Dönüşte hava muhalefetinden biraz uzun sürede iniş yapmış olsak da bu sefer de atlattım 😉 İşte başlıyoruz :

Jagerle Uçmak
viyana-harita


2 saatlik uçuştan sonra Viyana havaalanına indiğinde şehir merkezine gitmenin en kolay yolu hızlı tren yani CAT. Normal otobüse göre biraz daha pahalı ancak 16 dakikada “Wien – Mitte” merkezde olmanın karşılığı yok. Havaalanı – merkez arası 19 km. Tek gidiş bileti 12€ gidiş dönüş 19€. Gidiş dönüş bileti 30 gün geçerli olduğu için aman bizim gibi tek gidiş bileti almayın 😉 Tek yön bileti ise 24 saat geçerli. Bilet hemen pasaport kontrolden sonra alınabiliyor ya da online olarak da web sayfasından alınabilir. Normal tren ise 4€ yaklaşık 40 dakikada merkeze getiriyor ayrıca dışarıda otobüsler de var. (haritaya tıklayınca kocaman olur 😉 )

Konaklama için yine airbnb‘den ev kiraladım. Otelde kalmayı hiç sevmedim ve bugüne kadar da kiraladığım evlerde bir sorun yaşamadım ve yine yaşamadım! Ev sahibimiz şehir dışında olduğu için “sirk dansçısı” olduğunu söyleyen güler yüzlü arkadaşı bizi karşıladı. Eve gitmek çok kolay oldu çünkü şehrin göbeğinde bir ev tutmuşum. Evin olduğu bölgenin adı “Schwedenplatz” ve öyle bir yer ki 4 gün boyunca ne metro ne tren hiç bir ulaşım aracı kullanmaya gerek kalmadan tabanvay her yere rahatça gittik. Uzun yürüyüşler de oldu ama zaten yürüyerek gezmek gibisi yok! Küçücük bir ev, her şey yeterli, eşyalar az, Tuna nehri manzaralı, tüm gezilecek yerlerin tam ortasında, eski bir binada, wi-fi YOK!, kocaman bir kase kahve kapsülü bırakılmış.. daha ne olsun!

Evi bulmamız hiç de zor olmadı Wien – Mitteden bindiğimiz U4 hattı iki durak sonra bizi Schwedenplatz’a getirdi ve metrodan inince ev tam karşımızdaydı. Önünde ise bizim Taksim büfeleri gibi bir dolu büfe vardı. Eve girer girmez kendimizi dışarı atıp önümüzdeki günlerde de sık sık yapacağımız gibi o sosislere gömüldük. Her yerde sokak satıcıları var. Çoğunlukla sıcak punch, sıcak şarap, kestane, patates ve sosis elbette satılıyor. 4 gün boyunca bolca punch tükettik. Sosisler ise bir kaç çeşit: Debreziner – ince ve baharatlı, Bratwurst – kızarmış ve kalındır-  Kasekrainer -peynirli ve kalın. Hepsi çok lezzetli! Domuz etiyle ilgili sorun yoksa çok güzel bir öğün üstelik yanında verilen ekmekler ve pek tabii nefis hardallar da  birbirinden lezzetli.

Hava muhteşem süprizleriyle karşıladı bizi. 3 ocağı 4 ocağa bağlayan gece saat 00:00 da kar yağmaya başladı. Evin önünde Tuna nehri, camda ben, elimde küçük bir şampanya kadehi yeni yaşımı bir kar küresinin içinde karşıladım. 38 yaşımın en güzel hediyesi geldi!

Tek tek her günü yazmayacağım çünkü üzerinden uzunca bir zaman geçti kısa kısa notlar halinde ” 4 gün çook fazla Viyana için” denilen ama bana 10 gün olsa yetemeyecek kadar görülecek şehri anlatmaya çalışacağım.

Yeme İçme:

Ev tuttuğumuz için İstanbul’dan giderken kahvaltı malzemesi çantaya attım. Çok da iyi oldu evin altındaki ve hemen her yerde zaten bulunan harika fırınlar sayesinde sabah kahvaltılarını sadece ekmek alarak rahatça yapabildik. Evden çıkarken de çantaya sandviçleri  attık. Ancak illa ki şurada ye denilen yerleri atlamak mümkün mü ?

IMG_5973

FİGHMÜLLER: Doğum günümün öğle yemeği olarak planladığım Viyana’nın ünlü şinitzelcisi. Sadece domuz ve tavuk eti ile yapılıyor. Yanında servis edilen patates salatası içinbile gidilebilir. Rezervasyonsuz giremiyorsunuz o yüzden gitmeden önce online rezervasyon şart. İki tane dükkan var biri eski olanı. Ben eski olanına rezervasyon yaptım. Eski olana gitmek için en az 10 gün önce rezervasyon gerekli diğer yeni olanına gerek yok diyorlar ama şansa bırakmamak lazım çünkü sadece o patates salatası için bile olsa yine giderim Viyana’a! Başka hiç bir yerde şinitzel yemedim.

IMG_6459

GULAŞ: Macaristan’dan aklımda kalan bir tad olan Gulaş Viyana da karşıma çıktı. Yemeden dönemezdim.Eskiden Macar çobanlarının yediği bir haşlama yemeği olan Gulaş Macarca “sığır güden kişi, çoban” demek. Sığır eti, soğan, sarımsak, kırmızı biber, domates ve kerevizle ağır ateşte pişirilerek hazırlanıyor ve servis ediliyor.

Hoffburg sarayının yanında Hoffburg Cafe de yedim. Çok soğuk ve kar fırtınalı bir günün sonunda kendimizi attığımız bu kafeden çok mutlu çıktığımızı söylemem lazım. Ne yemeyim diye sorarsanız şu ünlü KAİSERSSCHMARREN den yemeyin. O kadar çok önerildi ki belki de o yüzden mi bilemem ama pancake işte üstelik kendisi için pahalı bir tatlı sadece ünlü olduğundan o kadar para etmez gibi geldi. Bu Avusturya’nın milli bir tatlısı olarak biliniyor çünkü son imparator Franz Joseph için geliştirilmiş bir tatlı. Bildiğimiz pan cake parçalara ayrılıyor üzerine pudra şekeri yanında erik reçeli ya da elma reçeli küçük parçalar halinde kuru üzüm ve kıyılmış badem ile servis ediliyor. Onun yerine aynı cafede yediğimiz MARONİBLÜTE denilen kestaneli ŞEY anlatılmaz gidilip yenilir işte.

DEMEL: Olmazsa olmaz dediler gittik. Hoffburg kafe daha güzeldi bence ama denemeden olmazdı. Kohlmarkt bölgesinde Graben caddesinin en başında. İmparator ve krallara tatlı hizmeti veren bir pastane. Doğum günümü Sacher turtası ve sıcak bir punch ile burada taçlandırdım. Apfelstrudel yani elmalı turta da yedik. Denenmesi gerek.

MATCH BOX: Öyle ünlü bir pubdan bahsetmeyeceğim ancak evimizde wi-fi olmadığı ve arada hatta kalabilmek için kullandığımız evin köşesindeki starbuckstan sıkılınca girdiğimiz arayışta bulduğumuz küçük bir bar. Çalışan kızlar çok tatlı, bira güzel müzikler güzel internet var daha ne olsun. Giderseniz uğrayın 😉

BEİNORGEL: Bence pek de bilinmeyen ara sokaklarda keşfettiğimiz küçük ortaçağdan kalma gibi hissetiren bir bar. Yenilen yer fıstıklarının kabuklarını yere atıyorsunuz çok keyifli. Çalışanlar yorgun gibi ya da orta çağdan beri çalışıyorlar ama müzikler ve genel atmosfer çok keyifli. Bir çok yerde olduğu gibi burada da sigara içiliyor. Hani Avrupa’da sokakta bile sigara içilmiyor ya evet bence doğru çünkü herkes barlarda falan içeride içiyor sigarasını ancak havalandırma ilginç şekilde güzel çalışıyor.

1516: İşte burası! Gittiğim şehirlere önceden çalışıp gitmek yerine lokal insanlardan tavsiye alarak keşfetmeyi seviyorum. Yukarıdaki keşifler gibi hiç bir yerde yazmayan ama Match Box çalışanı tatlı kızımızın tavsiyesi üzerine içinden bir türlü ayrılamadığımız pub! Kendi biralarını yapıyorlar. Bir daha da bira içmem dersin o denli. Yine merkeze yürüme mesafesinde 3-5 dakikada ulaşılıyor. Viyana’a gidersen sakın atlama derim! Çok lokal bir pub, çalışanlar süper, bira süper, televizyonda futbol maçları var falan.. güzel yer;)

PAPPAE & CICCIA: Belvedere sarayına yürüdüğümüz kar fırtınasına yakalandığımız gün keşfettiğimiz küçücük bir italyan restorant. Küçük bir halk pazarının içinde. İtalyan demişken Avusturya’da kendini İtalya’da zannedebilirsin. NEredeyse herkes, her restorant her pastanede İtalyanlar var ben kendi adıma hiç yabancılık çekmedim açıkçası. Burası da Venedik’li birine ait küçük bir mekan. O soğuk havada sıcak punch ve sıcak aperol ilaç gibi geldi. Adresi: Rochusmarkt Stand 3. Restorant yerine stand diyebiliriz buna 🙂 Etrafında bir sürü stand var balıkçı, ekmekçi, çiçekçi. Her yerin düzen içerisinde olduğu bu şehirin ezberini bozmuş küçük bir semt pazarı diyelim. Yolunuz düşerse keyifli bir mekan.

Bir de her yerde Mozart çikolataları alabileceğin SOUVENİR mağazalar dolu dolu dolu!
Bir sonraki yazıda yediğimiz içtiğimiz bizim olsun gördüklerimizi anlatmak üzere yazıyı bitiriyorum..

Paylaş :=)

Comment(1)

  1. Yanıtla
    Ayça Oğuş (@AycaOgus) :

    Senenin olmuş 12 Şubatı daha ilk yazıyı yazmışım .. nerede o eski bloggerlar … http://t.co/6GvIKbdfcJ

Yorum bırak