Tarih bir gün atladı ancak dün yazamayacak kadar yordundum.24 Ağustos hayatımın en zor ancak en güzel – şimdiye kadar – günlerinden biri oldu.
Bütün bu yorgunluklardan sonra şimdi 5. günün sonunda tekrar Ayder Yaylasındayız. Bu 5 güne hem kuzeyden güneye trans hem de Kaçkar zirveyi sığdırdık. Önce dünü yazmak istiyorum :
24 Ağustos 2003
Sabah saat 04:30 da uyku tulumlarımızı terk edip kahvaltımızı yaptıktan sonra 05:30’da zirve için Alpay ve ben yola çıktık. Mehmet geceyi kötü geçirdiği ve üşüdüğü için midesini bozdu ve kampta kaldı. Bizden başka birde İsrailli grup ve yine Dilberdüzünde tanıştığımız Rizeli iki arkadaş İsmail ve Eray vardı. İsmail ve Eray bizden 45 dakika önce yola çıktılar biz de İsraillilerden 15 dakika önce.
Zirve rotası yani Güney Klasik rota oldukça belirgin bir patika ile Dilberdüzünden başlıyor. 1.5 saatlik bir çıkışla deniz Göl’üne varılıyor. Tırmanış Deniz Gölü’nden de başlayabilir. Kamp yüküyle Dilberdüzünden göl 2.5 saat sürüyor. Sürekli çıkış var. Biz yüksüz saat 07:00’de göle vardık. Yarım saat mola verdikten sonra 07:30 ‘da tırmanışa geçtik.
Saat 11:15’te 3950 metredeki zirveye giden sırta ulaştık. Ben zirveye 15- 20 metre kala bıraktım. Alpay 5 dakika sonra zirve defterine ulaştı. İsrailliler ile biraz zirvede kalıp yanıma geldi. Şansımız iyi gitti çünkü hava bize geçen 1 aya göre büyük bir süpriz yapıp harika bir hediye verdi. Tırmanışın başından sonuna çok az bulutlu ve güneşliydi.
Saat 12:00’e kadar zirveden Deniz Gölü’nü ve etrafı seyrettikten sonra dönüşe başladık. Çıktığımız çarşaktan inerek 14:30’da göle vardık. Yine yarım saat mola verdik ancak bu sefer Alpay ve gaza getirdiği sevgili yol arkadaşımız Tomer göle girdiler; girmek demek doğru olur mu bilemiyorum; ben bir atladığını gördüm sonra yine atladığı taşın üzerindeydi.
Saat 15:00’te gölden tekrar hareket edip 16:30’da Dilberdüzü’ne vardık.
Güney Klasik rotasının aslında çok da kolay olmadığını söylemeliyim bizim tek şansımız havanın açık olmasıydı. Hava açık olursa patika çok belirgin bir şekilde gözüküyor. Yürüyüş Dilberdüzü’nden başladığı zaman molaların süresine ve tempoya bağlı olarak 9 – 11 saat sürüyor.bize gölden sonra su bulamayacağımız söylemişlerdi ancak neredeyse zirveye kadar su var.
Rota çok açık ancak duyduğumuz kadarıyla “ rehbersiz “ çıkılamaz havası vermek için işaretlerin yerlerini değiştiriyorlarmış ki zaten bu bize fazladan bir tepe çıkmamızı sağladı. Sis olduğu zaman kaybolmak çok kolay. Zirveye giden sırta gelindiğinde buradan yürümek benim gibi boşluk hissinden tedirgin olanlar için çok keyifli olmayabilir. Ancak sonradan öğrendiğimize göre bizim fark edemediğimiz sırtın hemen altında bir yol daha varmış zirveye giden. Bir daha ki sefere diyorum …!!
Çok fazla dağ görmedim ama neredeyse zirvesine kadar su ve yeşillik olan tek dağ burası. Kamp alanımıza döndükten sonra biraz yemek yiyip hızlı bir kararla 17:30 ‘da Olgunlar’a dönüşe geçtik. Hayallerimi süsleyen domates soslu makarna orada yapılabilecekti çünkü..
Mehmet hasta olduğu için onun eşyalarının bir kısmını Alpay’la paylaşıp sürekli iniş olan patikadan 2 – 3 kere ahududu – yöresel adıyla corkh (okunuşu böyle ) – molası vererek saat 20:00’de kamp alanımıza vardık. Yol boyunca makarnanın hayaliyle ayaklarıma yürüme emri verdiğimden hiç beklemeden domatesleri alıp yemeği hazırladım. Alpay şiddetli bir baş ağrısı ve üşüme ile uyku tulumuna girdi. O kötüleştiği için olsa gerek bana bir iman gücü geldi. Sanki 14 saat yürümemişim gibi davranarak yanlış yaptığımı fark edemedim. Alpay’ı ve sonra kendimi toparlamam gece 23.00’ ü buldu. Kafamı koyar koymaz uyumuşum.
25 Ağustos 2003
Sabah karşı müthiş bir mide bulantısı ile kendimi çadırdan dışarı attım, karşı konulamaz bir kusma isteği ile hava almaya çalıştım. Biraz toparlandığımı hissedip biraz daha uyumak üzere çadıra girdim ancak zaman o kadar çabuk geçmiş ki sanki 1 dakika sonra Mehmet’in planımızı sormak için çadıra gelmesiyle uyandım. Uyandığımda her yerim alev alev yanıyordu ve kıpırdayamıyordum. Esas planımız Mehmet’i eşyalarla minibüse bindirip Pazar’a yollamak Alpay’a yüksüz olarak 5 saatte Yukarı Kavrun’a arabayı almaya gitmekti. Ama ben değil Yukarı Kavrun’a yürümek minibüse yüreyebilecek durumda değildim. Alpay tek başına gitmek istesede ben bunu doğru bulmadım. Hızlı bir şekilde kampımızı toplayıp minibüse yetiştik. Minibüs önce 2,5 saatte Yusufeli’ne ulaştı. Yusufeli’nden 2 saatte Artvin’e geldik . Artvinden Ardeşen ve sonra Ayder Yaylasına saat 15:00 te 10 saatlik bir yolculukla vardık. Yol boyunca ateşim hiç düşmedi bunun üzerine bu geceyi pansiyonda geçirmeye karar verdik. Alpay arabayı almak için Yukarı Kavrun’ a gitti.Yarı yola kadar araba buldu sonrasında yüyüyecekti. Şimdi Mehmet ve ben pansiyona yerleştik Alpay’ın gelmesini bekliyoruz.
Benim hala hafif ateşim var ve ciğerlerim ağrıyor. Öğrendiğim en önemli şey ne olursa olsun yürüyüş sırasındaki molalarda ve yürüyüş bitiminde terli t- shirtle kalmamak gerekiyor. Şimdi gidip sıcak bir duş alıp ilaç içip Alpay gelene kadar uyuyacağım.
19:12
40 – 45 dakika önce Alpay’dan arabayı aldığına dair mesaj geldi ama kendisi hala gelemedi. Son 1 saattir bu pansiyonun sahibi olan amcayla muhabbet ediyorum. Bu zenginliğin içinde sorun üstüne sorun koymuş.. herkesin bir odası eksik evinin ne de olsa…!!
Günler sonra sıcak bir banyo yaptım. Vücudum hiç temizlenemeyecek sandım.. insan elinin altındaki birçok şeyin değerini bilmiyor.. sıcak bir duş ve sıcak bir bardak çay ne kadar da önemli aslında.. birde üşümeden , acele etmeden içebiliyorsa insan…bunları 4 sene önce bu kadar önemli saymazdım .. bütün bu yaşadıklarımdan sonra her şeye daha sıkı sarılmak geliyor artık içimden .. her şeyi sonuna kadar yaşamak…
Bu son 5 günde çok şey öğrendim. Sınırlarımın beynimdekinden çok daha ileride olduğunu gördüm. Hatta belki daha fazlası da var. 3900 metreden aşağıya bakabiliyorsam ben , artık büyüdüm diye oradan bağırmak geliyor içimden ..