11:45
Bir sihirli hava var. Zaman dursa istiyor insan oysa 2 günüm kaldı. 2 gündür yazmadığımı fark ettim o kadar çok şey sığdı ki bu 2 güne.
Salı sabahı gözlerimizi Ayder’de açtık. Güneşli ve biraz sıcak bir hava günaydın dedi bize. Pansiyonumuzun kamelyasında güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra son 1 haftanın yorgunluğunu atmak üzere 57 derece sıcaklıktaki kaplıca sularına bıraktık kendimizi. Bir saat boyunca banyo yapıp sıkıca giyinerek çıkıp Sema ablanın dün gece söz verdiği kara lahana çorbasını içmek için restauranta gittik. Kışa kadar beklememe gerek kalmadı. Mıhlamayla birlikte çorbamı içtim. Sonra ballarımızı alıp Ayder’e hoşçakal diyerek yola çıktık.
Amacımız Zir Kaleye gitmekti. Önce Çamlıhemşin’e indik. Bu sefer yolun sağından devam ederek Şenyuva ( Çinçiva ) köyüne geldik. Daha önce bize tavsiye edilen Pokut yaylasını haritada görünce “hadi çıkıp bakalım “ diyerek bize “araba çıkmaz ama sizinki belki çıkar” denilen yola direksiyon kırdık. Yol başta çok düzgündü. Yukarı çıktıkça derin çamurlarla karşılaştık ; çamur inatlaştı biz inatlaştı. Solumuz yamaç sağımız uçurum ortamız çamur inatlaşarak 2 saatte 11 km yolu çıktık. Oldukça gerilimli bir yolculuk oldu yukarıya kadar. Arazi aracı yoksa ya yürüyerek ya da nereden yolcu aldığını bilmediğim unimoglar ile çıkmak gerekiyor. Ama bu yaylaya çıkılmalı!!
Yolun gerginliğinden yukarı çıkar çıkmaz köye aşık olsam da inmek istedim. Şimdi inmediğime mutluyum hatta 1 gün daha kalmadığımız için pişmanım, daha önce de dedim ya burada dostluklar hemen kuruluyor , hemen kuruluyor, hemen birer bardak çay süresine…
18:28
Bu akşam Pokut’ta kalmaya karar verdik. Kampımızı köyün altındaki düzlüğe kurduk ve hemen gün batımını kaçırmamak üzere bizi köyün sırtına çıkarttılar. Tarifine hiçbir şeyin yetmeyeceği belkide hayatımın en güzel gün batımını seyrettim buradan. Son 10 gündür duyduğum tek cümle “ sizin şansınıza güneş var hava açık yoksa burası hep sis hep yağmur “ burada da karşıma çıktı. Köyün son 1 aydır göremediği güneş bizi bekliyormuş en güzel batışını hediye etmek için.
Güneş battıktan sonra bir güzel – sonunda – taze fasulyemizi ve bulgurumuzu hazırladık. Tabii fasulye 2000 metrede biraz geç pişiyor ama oldukça lezzetli oldu.
Yemekten sonra bizi davet ettikleri ahıra gittik. Bu ahırda geceleri horon tepiliyor çünkü elektrik yok dışarısı karanlık ahırda ise aydınlatma var. Ortada seyredenler etrafında kafasını tavana çarpa çarpa ve bunu umursamadan horon tepenler var. Köyün genci yaşlısı akşam oldu mu giyinip süslenip buraya geliyor. Yarım saat seyrettikten sonra kampımıza dönüp milyonlarca yıldızı ve Mars’ı çayımızı içerek seyredip harika bir uykuya yattık.
Sabah güneşin ısıtmasıyla 06:30’da uyandık. Kaçkar manzaralı balkonumuzda kahvaltımızı yaptıktan sonra kampımızı topladık ve gitmeye hazırlandık. Ancak Gönül Teyze’nin ince davetini kabul ederek bu yolculuğu biraz erteleyip sofralarına misafir olduk . Uzun sohbetlerden sonra saat 12:00 gibi tekrar görüşme sözümüzü verip bir parçamızı orada bırakarak buraya da hoşça kal dedik.
Dünkü planımız olan Zir Kale yoluna döndük ama galiba artık Pokut’tan sonra başka bir yaylada olmak istemiyorduk. Vazgeçtik ve direksiyonumuzu denize doğru kırdık. Önce Fırtına Deresinde bizi sonuna kadar bırakmayan arabamız DIFICILLE’e güzel bir banyo yaptırdıktan sonra Şenyuva kahvesinde birer çay içtik ve sahile doğru yol almaya başladık.
Yine hiçbir şey planladığımız gibi olmadı. Önce Mercedes Jeep delisi Yeniay Belediye Başkanı tarafından takip edilip Of’a gelemeden durdurulup arabayı satmamız için 2 saat ikna edilmeye çalışınılıp bu 2 saatten sonra biz onu satmamaya ikna edip Trabzon’da peynir almak için 1 saat harcayıp sonra Akçaabat köftesi yiyip sahilde horon seyrederek gece 23:00 te ancak Tirebolu’a varabildik. Hızlıca kampımızı kurduk , Alpay gece denize girme zevkinden bu kadar yorgunluğa rağmen kendini mahrum etmeyerek yüzdü ve biz nihayet uykuya geçebildik.