Dikkat uzun bir yazıdır! :=)
Bundan 3 sene önce ilk Dedetepe Çiftliğine gittiğim zaman 3. gün bir şey fark ettim: Yemek saatinde tabağımı doldurduğum yetmiyormuş gibi her yemek için ayrı tabak kullanımına gidiyorum oysa çiftlik sakinlerinin önlerinde bir adet tabak var ve sadece yeteri kadar dolu! Çiftlikte elektrik güneş enerjisinden sağlanıyor, buzdolabı yok, su kullanımı önemli çok harcandığı zaman çiftlik hızlıca susuz kalıyor. Bense 3 tabak yıkamak için gereğinden fazla su harcıyorum.
O güne kadar şehir hayatımda gerçekten tüketime dikkat ettiğimi düşünürdüm ancak çiftlikte yaşamaya başladığımda yani şehirden uzaklaştığımda bu kadar dikkat etmeme rağmen yine de fazla tükettiğimi fark ettim. Şehre geri döndüğümde farkındalığım artmıştı ve attığım her adımda şaşkınlığımı gizleyemiyordum. Oysa kaynaklarımız kısıtlı ve biz hızla bunu yok ediyoruz.
8 sene boyunca oturduğum 4. kata asansör olmadığı için yürüyerek inip çıkmaktan hayıflanıp durdum. Geçen sene evimi değiştirdim ve yeni binamda asansörüm var ve şimdi asansörsüz bir yaşamın değerini anlıyorum. o kadar sene boyunca evime girebilmek ve çıkabilmek için her gün 4 kat merdiven kullanmak çok büyük bir nimetmiş aslında. Şu an oturduğum evden daha küçük bir evde oturmak ev işlerini daha hızlı ve daha az su kullanarak, daha az elektrik harcayarak geçirmek demekmiş. Evi derleyip toparlamak için bir yardımcıya ihtiyaç duymamak dolayısıyla o yardımcı için daha fazla çalışarak hayatsal enerjimden tüketmemek demekmiş. Evde bir yardımcı olmadığı için her şeyi ütülememek ve dolayısıyla elektrik harcamamak demekmiş şimdi yardımcım don bulsa ütülüyor !!
Daha az tüketmek için daha sade bir yaşama doğru yavaş ve emin adımlar ile ilerlediğimi düşünürken gezi olaylarından sonra çevremde de bu farkındalığın hızla arttığını düşünüyorum. Bundan yola çıkarak bu yazıyı yazmak istedim. Ben daha az tüketmek için neler yapıyordum şimdi bunlara neler eklendi? Peki ya sen ne yapıyorsun ?
Yaklaşık 6 yıldır kredi kartı kullanmıyorum. Bir tane kredi kartım var sadece iş için lazım olan bir tek konuda kullanıyorum. Şimdi ise fikrim tamamen o tek kartı da elimden çıkartmak.
AVM lere gitmeyi hiç arzu etmiyorum! bazen gitmek zorunda kalıyordum artık HİÇ gitmiyorum İlla bir yerde buluşmak gerekiyorsa açık alanlarda buluşmayı hava kötüyse küçük bir mekanda olmayı öneriyorum. Çocuğumu AVM lere sokmuyor mümkün oldukça şehir dışına mümkün değilse hafta sonu şehirdeki ormanlara o da değilse mutlaka parka götürüyorum yağmur kar çamur demeden! Unutmayın çocuklar evde daha çok hastalanır soğuk hasta etmez!
Esnaf lokantasını tercih ediyorum.
Yıllardır süpermarketlerden alışveriş yapmıyorum. Bizim mahalleye bile bir süpermarket açıldı sırf zarar görmesin diye karşısındaki bakkaldan alışveriş yapmaya özen gösteriyorum. Ekmeğimi fırından, sebzemi meyvemi pazardan alıyorum. Pazara çıkarken elimde bez torbamı taşıyorum. Pazarcılardan ısrarla naylon poşet yerine kese kağıdına koymalarını istiyorum. İlk başlarda “abla naylon verim daha iyi” diyen pazarcı da artık beni gördümü kese kağıdını çıkartıyor hatta kullanmayan tezgahlar dahi edindiler. Elimde file gören pazar müşterisi genelde ” aaa bak eskisi gibi file taşıyor” diyor belki bir sonrakine elinde filesiyle geliyor. Hem yeşillikler kese kağıdının içinde buzdolabına girdiğinde daha uzun ömürleri oluyor. İstanbul’daki semt pazarlarının listesi de BURADA
Hazır ve paketli gıda tüketmiyorum. Evde anam babam usulü yemek yapıyorum. Mümkün oldukça yoğurdumu evde mayalıyorum. Sütümü üreticiden alıyorum. Organikten öte gıda ürünlerini direkt üreticiden almaya özen gösteriyorum. Bununla ilgili bir liste hazırlayacağım ama toprak ana bu konuda yardımcı olacaktır.
ve şimdi evimi didik didik ettim ihtiyacımdan fazlasını armağan ediyor ya da takas için hazırlanıyorum.
Yeni bir şey alacağım zaman önünde durup 1 dakika düşünüyorum ” buna GERÇEKTEN” ihtiyacım var mı? verdiğim cevap genelde beni tatmin ediyor.
Saçlarımı bu yaz itibariyle uzatmaya böylece kuaföre gitmek için sarf ettiğim çabayı sonlandırmaya karar verdim.
Makyaj yapmıyor geceleri yüzüme en fazla gül suyu ve doğal yağlar sürüyorum. deodorant kullanmıyor yerine kristal tuz kullanıyorum, parfüm, kozmetik ürünlerini hayatımdan çıkartalı çok oldu. Meme kanserinin çok büyük yüzdesinin suçlusunun deodorantlar olduğunu biliyor muydun?
Ped kullanmak yerine mooncup kullanmayı becerebilmek istiyorum ama henüz burada değilim galiba. ( ilgilenen olursa temin edilebilecek bir yer biliyorum)
Araba kullanmamaya özen gösteriyorum.Yürünebilecek her yere yürüyerek değilse toplu taşıma ile gitmeye çok dikkat ediyorum.
Az yiyorum.
Pazardan kumaş alıp anneme diktiriyorum ( dikmeyi beceremiyorum 🙁 )
Tüketebileceğimiz kadar ürün alıyorum, bittikçe yerine koyuyorum, stoklamıyorum. Her hafta pazara gitmeyi görev edindim azar azar alıyorum.
Tüketim üzerine kurulmuş doğum günü partilerine gitmiyorum, çocuğumu götürmüyorum ( artık davet etmeyin lütfen!). Açık alanda, parklarda yapılan kutlamalara gitmeyi kabul ediyor ve bundan böyle hediye olarak evimizdeki oyuncaklardan ya da kendi elimizle yaptığımız bir şeyleri paylaşmayı tercih ediyorum. Kendi oğlumun doğum gününü kutlamak için parti düzenlemek yerine sene içerisinde hazırlanıp ona başka yaşamları, şehirleri tanımayı öğretecek gezi planları yapıyorum. Yaşama bakış açısı kazandırmak verebilecek en büyük hediyem diye düşünüyorum.
En kısa sürede daha küçük bir eve geçiş yapıyorum. Oturduğum binada kapıdaki güvenliğin ısınması / serinlemesi için tüm gün açık kalan sistemin, sosyal tesiste biri gelip seyredecek diye günün gerekli gereksiz saatlerinde açılan televizyonun, çöpümü kapının önüne koyup birinin gelip almasının ( çöp konteynırı kapının önünde kendim koyabilirim her akşam ! ) tükettiklerine ortak olmayı reddediyorum. Balkonu olan bir ev istiyorum çamaşırlarımı açık havada kurutmak için, kurutma makinelerini reddediyorum!
bir sonraki adım ise uyaranı kuvvetli olan elektronik eşyaları azaltmayı hedefliyorum. Evet telefon şehir hayatında zorunlu kabul ediyorum ama bunun yanında ihtiyacımız olmadığı için ipad almıyoruz, evin içini elektronik oyuncaklar ile doldurmuyoruz onun yerine el emeği ile yapılabilecek aktiviteleri, kitap, dergi okumayı hayatımıza dahil etmeye özen gösteriyorum. Oğlum 1. sınıf itibari ile bilgisayar oyunu ile tanıştı, bunu hayatımızdan çıkartmanın zorluğunun farkındayız ama haftalık programlar yaparak bunun tüketimini azaltıyoruz, misal bilezik örmeyi öğrettim uzun bir süreyi bilezik örerek geçirebiliyor son günlerde :=) süre koyarak elektronik uyaranlardan daha az etkilenmeyi şimdilik beceriyoruz.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar.. İçime bir tohum düşmüştü, sonra filizlendi artık meyvelerini veriyor. Bu tohumu senin de içine atabilir miyim? Daha sade bir yaşam demek hafiflik demek..
İlgini çekerse bir göz at derim : UYANMA SAATİ
UYANMANIN AŞAMALARI
Bu durum önce biraz mırıldanmak, yatakta dönenmek sonra esnemek, kalmak, yüzünü yıkamak ve kahve içmek gibi görünebilir. Evet, aslında çok da farklı sayılmaz SİZ BU AŞAMALARIN HANGİSİNDESİNİZ?
- Nispeten özgür dönem ya da özgür olman gerektiğini biliyor olduğun dönem. Çocukluk, gençlik vs.
- Bu özgürlüğün elinden alındığına şahit olmak, iş hayatına atılıp gerçeklerle yüzleşmek. Her şeyin paraya dayalı olduğunu görmek, okul yıllarında edindiğin idealizmi kaybetmek ve hayal kırıklığı.
- Özgür olman gerektiğinin bir hak olduğunu yavaş yavaş unutmaya başlama, alışma dönemi. “Mecburuz ne yapalım”dan, “En azından bir işim var” diye sevinecek hale geçiş.
- Bir takım uyaranlarla (Belgeseller, kitaplar, filmler, çarpıcı bir olay, Uyanma Saati’ni izlemek vs.) özgürlüğünün nasıl ve neden elinden alındığını algılamaya başlamak.
- Bu konuda merak duymaya başlamak, daha fazla konuşup, tartışıp, araştırmak ve daha fazla belgesel, film, kitaba sarılmak.
- Tebrikler, uyandınız! Şaşkınlık ve “Peki şimdi ne olacak” dönemi. İsyankar ruh hali sizi sarar. “Sahil kasabasına yerleşmek” ya da “Dağlara kaçmak” hayalleri… Bu biraz sürebilir.
- Sorumluluklarınızı kabullenme anı. Sevdiklerinizi bırakıp kaçamayacağınızı, kaçıp gitmenin bile bir miktar para ve destek gerektirdiğini, hala ödemeniz gereken bir kiranızın, bankaya borcunuzun olduğunu, bilgisayarsız yaşayamayacağınızı fark etme anı. (Bu 7. aşamada dağa kaçanlar olmuyor mu, oluyor tabii! Onlar da %100 kaçamıyor, gitmeden önce yine bir dağcılık markasının mağazasına uğrayıp güzel bir çift trekking botu ve çadır satın almayı unutmuyorlar )
- Şehirde, savaş meydanında kalıp özgürlük için cengaverce mücadele etmeyi seçme aşaması. İşte bu aşamada devreye “Gerçek İşler” geliyor. Normal işinize giderken, hem kendinizi daha mutlu hissettirecek hem de dünyaya faydalı olacak başka bir işe başkoyduğunuz an… Gerçekte neye ilginiz olduğunu, para kazanma zorunluluğu olmasaydı ne iş yapardım deyip kendini ilk kez “gerçekten” tanıma anı.
- Seçtiğiniz “gerçek iş” alanında kendiniz gibi uyanmış güzel insanlarla tanışma ve büyüme. Kendini ilk kez gerçekten “hayata katılır” hissetme…
- Bu geçtiğiniz aşamaları başkalarına da anlatarak, başkalarının da uyanmasına yardımcı olmak için gönüllü olma.Başkalarının da bu basamakları çıkmasına ve gerçek kimliğini keşfetmesine yardımcı olabilirsiniz. Lütfen sevdiklerinizle www.uyanmasaati.com sitesini paylaşınız.*”Uyanışın Aşamaları” konusunda çok ilginç bir benzerlik için, “Ox Herding Pictures” ifadesini Google’da aratıp okuyabilir veya Youtube’dan izleyebilirsiniz.
Yorumlar (10)
ESRA :
31 Temmuz 2013 | 12:52Harika bir yazı olmuş ellerine sağlık…
Zeynep :
31 Temmuz 2013 | 13:03Bravo Ayça! Uyanma Saati’ni ben de gezi olayları başladığında öğrendim. Freecycle’ı da dün senden. Şu “Gerekli mi?” sorusunu ben de soruyorum kendime. Bir de “Bunu almasam ne olur?” Cevap zaten kendiliğinden yol gösterici oluyor. Kredi kartı kullanmamanı çok takdir ettim. Benim bir tane var ama hayatımın önemli parçası yapmışım kendisini. Ondan kurtulmalıyım ben de. Yolun açık olsun kardeş.
Gamze Cihan Gökyıldız :
31 Temmuz 2013 | 15:18Cok etkileyici, yönlendirici bir yazı olmuş Ayca.tesekkurler.
Benım de son zamanlarda sureklı aklımda bu tarz dusunceler dolanıyor, sahip olduğumuz seyler zamanla bize sahip oluyorlar ve bu beni rahatsız edıyor artık cok fazla.. mesela evde giyilmediği halde duran onlarca giysi, ayakkabı var. tıkış tıkış her yer.. böyle yasayınca hıcbırsey yetmıyor,buyuk evler,arabalar gerekiyor(!) bizlere.. Azalmaya sadeleşmeye başladım. kıyafetleri ıhtıyacı olanlara veriyorum.. Diger yasam tarzıyla ılgılı aydınlanma yasamıs olabılırm bu yazıyı okuduğum an ıtıbarıyle :)) umarım sen dilediğin mınık balkonlu eve,bende düşlediğim minik bahçeli eve en kısa surede kavusabılırız :)) opuyorum cok..
Dilbag :
31 Temmuz 2013 | 17:08Canim Ayca’cim ne guzel yazmisin ve ne guzel bir yasam tercihi. Vazgecilmesi cok zor seylere ragmen son donemlerde sordugum sorular, benim de hayatima guzellikler katiyor. “Gercekten ihtiyacim var mi” sorusu sanirim dolaplarimiz icin hicbirsey almasak 10 sene yetecegi ile apacik yanitlaniyor aslinda. Kendimdeki degisimlerden bazilari; kozmetik urunlerden, once eczane sonra da aktar urunlerine gecis yaptim, tenim ve saclarim oncesine gore yeniden dogdu diyebilirim. Hediye konusunda seninle tamamen ayni fikirdeyim fakat senin gibi becerikli olmadigimdan saksi cicegi jokerini kullaniyorum. Meslek geregi ogrencilere ve ailelerine hediye kabul etmedigimi, satin alinan degil uretilen birseyin degerini tanistigimiz hemen ilk gunlerde soyluyorum. Ev esyasi-tekstili vs icin eskicileri-seyahat bolgelerini ya da Eminonu-Kapalicarsi-Tahtakale’yi kesfetmeye basladim, boylece ihtiyaclarin yaninda fatura degil bir de ani biriktiriyorum. CD’den plak dinlemenin keyfine de gecen sene gectim. Yeme aliskanligi ile ilgili ise cok yakin bir zamandan beri tatli ve sekeri hayatima katmiyor, herbir meyvenin tadini daha farkli hissediyorum. Iki hafta evvel Sanatcilar parkinda “Armagan Cemberi” ile tanistim, ne guzel bir fikir ve o bolgenin insanini birbirine yaklastiran, tuketime ket vuran, ihtiyaclarimiza odaklanirken sahip olduklarimizin degerini hissetiren cok guzel bir calisma. Iste boyle Ayca’cim, elimde telefon facebook’a bakarken seni ve yazini gormek, gundelik aliskanliklarin icinde bu guzel yazinla durmak cok guzel oldu. Iyi ki yazmisin:) Kocaman sarildim sana…
Melike Celikbas :
31 Temmuz 2013 | 18:41Ayca harika yazmissin ellerine saglik. Sevgiler
Reyhan :
1 Ağustos 2013 | 01:23Sevgili Ayça, belki biliyorsundur, belki zaten okumuşsundur yine de paylaşmak istedim; ben çok şey öğrenmiştim kendisinden tıpkı bugün olduğu gibi…
http://sormabulmadunyasi.blogspot.com/search/label/Sade%20Hayat
funda :
1 Ağustos 2013 | 18:48Less is more..soylediklerinizin hepsine katiliyorum..ama o saclar boyle cok guzelll
basak :
21 Ağustos 2013 | 19:17çok güzel bir yazı özellikle doğum günleri hakkında tavrınıza bayıldım.Artık doğum günleri bile o kadar abartılı bir hal almaya başladıki kesinlikle çok rahatsız oluyorum.Artık iş çocuğu sevindirmek yerine ne kadar gösteriş yapabilirim boyutuna gelmiş.
Burcu Ertur :
26 Mayıs 2014 | 15:46Bu yazın bende bir milat olmuştur sevgili Ayça. Hepsini değilse de çoğu yaşam şeklimi değiştirmeme vesile olmuştur. Farkındalık yaratma amacını gerçekleştirdiğine inanıyorum.. Keşke çoğalabilsek..
dilek :
1 Haziran 2014 | 19:10Merhaba Ayça yazı süper.Okudukça içim açıldı. Çünkü ben 20 li yaşlarımdan beri böyle yaşıyorum. Hayatı ne kadar basit yaşarsan sana o kadar zaman kalıyor. Tüm bu yaptıklarına ilaveten çöplerimi hep ayrı atarım, toplayanlara kolaylık olsun diye. Saçlarımı yıllardır kendim kestiğim gibi kendim kına ile boyarım. Malum belli bir yaş sonrası beyazlar:) Kıyafet alırken bir kaç rengin dışına çıkmamaya özen gösteririm kombin yaparken rahatlık olsun diye. Eski kıyafetleri atmadan önce bazı değişiklikler yapıp yeniden kullanırım. İşim, evim, çocukların okulu hep yürüme mesafesindedir. Merkezi sistem yerine kombiyi tercih ederim. Isı 15 derecenin altına indiği zaman kombiyi açarı, hem kendi paramı hem de devletin parasını savurmamak için. Çamaşırları mutlaka biriktirip yıkarım. Bu bluz bana lazım deyip tek parça için onca suyu sarf etmem. Master tezimde bile tüketim canavarı hakkında iyi bir yazı yazmıştım. Danışmanımın çok hoşuna gitmese de. Biraz özen biraz istek çok zor değil herkes görev başına…