“Gönül ne kahve ister ne kahvehane
Gönül muhabbet ister kahve bahane.“
Kahve bu topraklara 16. yüzyıl ortalarında Arap Yarımadası’ndan geliyor ve sonra UNESCO’nun 5 Aralık 2013 yılında Somut Olmayan Kültürel Miras ilan etmesi ile tüm Dünyada bu tarih Türk Kahvesi Günü olarak kutlanıyor.
Kahvenin anavatanı Brezilya gibi görünse de ilk kahve ağaçları, Habeşistan (Etiyopya )ülkesinde keşfedildi. Ülkenin Kaffa adı verilen bölgesinde ormanlık alanlarda yetişen Arabica adıyla bildiğimiz kahve ağaçları, dünya üzerindeki ilk kahve ağaçları olarak bilinir.
Türkiye’de kahve yetişmiyor. Sadrazam Özdemiroğlu Osman Paşa’nın babası olan Memlûk Çerkeslerinden Osmanlı’nın Yemen valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul’a getiriyor ve yeni hazırlama yöntemi ile kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk kahvesi adını alıyor. Günümüzde Türkiye’de tüketilen kahveler, Yemen’den değil Brezilya’dan ithal edilen çekirdek kahvenin kavrularak özel değirmenlerde öğütülmesi ile elde ediliyor. Türk kahvesi de bir kahve türü değil bir pişirme yöntemidir ve her yöreye özgü farklı pişirme yöntemleri vardır.
Ben hala sevmiyorum makineyi kullanmayı. Türk kahvesini cezvede espresso yu moka da yapmayı seviyorum. Lakin evlerde cezve bile kalmadı. :=)
Türk kahvesi, sadece sohbetlerin eşlikçisi bir içecek olmaktan daha fazlasıdır.
Kahve telvesi, kötü kokuları gidermede birebirdir. Bir kavanozda buzdolabına koyarak buzdolabının havasını değiştirebilir, elini yıkamadan önce kahve telvesiyle ovarak balık kokusundan kurtarabilirsin.
Şurada da kahve ile bir yüz peeling tarifim var
Kırk yıl unutulmayan kahve
“Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var.” sözü gerçek bir hikayeye dayanmaktadır.
İstanbul’un yemiş iskelesinde kahve yapan ve satan Üsküdarlı bir kahveci varmış. Her telden insan kahvecinin sohbetini dinlemeye, iki çift nasihatini almaya, derdini paylaşmaya gelirmiş. Günlerden bir gün bu kahvehaneye iri yarı bir yeniçeri gelir, kahveciye herkese kendinden kahve ikram etmesini fakat içeride yalnız başına oturan Rum gemi kaptanına vermemesini söylemiş. Kahveci de herkese yeniçerinin kahvesini ikram ettikten sonra iki kahve yapar ve Rum kaptanın yanına oturur. “Biz de seninle içelim” der. Yeniçeri hiddetle “Ben sana o kâfire vermeyeceksin demedim mi?” diye çıkışınca, kahveci de “bu senin değil benim ikramım” diyerek cevap vermiş. Daha sonra Rum kaptanla kahve eşliğinde uzun uzun sohbet etmiş.
Aradan 40 yıl kadar zaman geçer. Sisam Adası`nda büyük bir isyan çıkar. Rumlar isyan etmiştir. O zamanın Üsküdarlı kahvecisi de Yeniçeri ocağında kayıtlı asker olduğu için adaya sevk edilmiş ve esir düşmüştür. Rumlar ele geçirdikleri Türk esirleri bir meydanda müzayede satıyorlarmış. Yemiş iskelesinin kahvecisi de diğer esirlerle birlikte satışa çıkarılır. Esirler sırayla öne çıkarılıp, sırayla en yüksek parayı verene satılırmış. Para derken, gerçekten üç-beş paraya satılırmış. O dönem en küçük para biriminin para olduğunu hatırlatalım. Kendinden önceki esirler sırayla üç, beş paraya satılıyormuş. Sıra kahveciye gelince, kahveci birazda korkuyla kendisini alacak Rumu beklemeye başlamış. Müzayede başlamış, bir kaç kişi bu yaşlı askerin işlerine yaramayacağını düşünerek teklif bile vermemişken, tepeden tırnağa silahlı bir Rum gelir. “Beş kuruş!” diye bağırır. Oradaki tüm esirleri satın alınacak bir miktarın böyle yaşlı bir asker için söylenmesine herkes şaşırır. Daha yüksek veren olmayınca da esiri alır şehirden çıkarır. Kahveci, “Beni beş kuruşa aldığına göre kim bilir nasıl bir hıncı var. Kim bilir hangi yakınına zarar verdim. Kim bilir beni beni nasıl işkencelerle öldürecek!?” diye düşünür.
Issız bir yere geldiklerinde o silahlı Rum, “Korkma! Sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. Hani bir yeniçeri bana hakaret ettiği zaman sen onu dinlemeyip bana kahve ikram eden Yemiş iskelesindeki kahveci değil misin?” der. Yaşlı kahveci dikkatli bakınca Rumu hatırlar. Kucaklaşırlar. Rum 40 yıl önceki kahve ikramını unutmamıştır. Önce yaşlı kahvecinin güzelce karnını doyurur ve cebine yol parasını verip memleketine gönderir.
İşte anlatılana göre bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır sözü buradan gelmektedir.
Kokusuyla, tadıyla, kırk yıllık hatırı ile
5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü kutlu olsun
Yanına da bir lokum bir çikolata dersen bu da hediyesi olsun