Dün akşam derste “ne o kaşık bükmeye mi gideceğiz yoga ya? ” diye bir cümle duydum. Birisi demiş iste
Yok yok kaşık bükmüyoruz elbette.
Kendimizi büküyoruz.
Korkarak, titreyerek, hazla bazen ürkekçe bazen coşkuyla bazen sessizce.
“Matın üzerinde her ne ise tavrın yaşamında da o” yu deneyimliyoruz.
Bir poza girip yapamadığında ya da yaptığında verdiğin tepkilerin farkına varma potansiyeline ulaşıyoruz.
Etrafta olana bitene bakmak, yan mattakine göz ucuyla dokunmak yerine bende ne oluyor diye sorgulamayı,
Onu bunu birbirine kıyaslarken kendi bedenimizin sağı ve solunu kıyaslamamayı öğreniyoruz.
Alanına sahip çıkmayı,
Bir diğerinin alanına saygı duymayı,
Sınırlarını bilmeyi,
Bir diğerinin sınırlarını fark edebilmeyi,
Sınıra dayanınca buna saygı duyabilmeyi dolayısıyla bir diğerinin dayandığını sınırına saygı duymayı, sınırına dayandığını fark edebilmeyi,
O hep konuşmaya hazır dili yuvasına , gözlerinin hizasını içeri yerleştirip orada neler olduğunu izleme fırsatını yakalamayı,
Hayatta her duygu düşünce tavırın geçici olduğunu,
Sahip olabileceğimiz tek şeyin nefes ve onun da kontrolünün bizde olmadığını.
De ne yim li yo ruz
Nokta.
.
Eh tabii bedenine bir hediye verip sana hareket etme şansı verdiği için her seferinde teşekkür ediyor, pratik sonunda böyle bir vakti kendine ayırdığın için de ayrıca kendine müteşekkir oluyorsun.
Olan olmayan gelen gelmeyen her ne varsa seni bugün olduğun kişiye taşıdığı için önünde eğiliyorsun.
Ve bunları her bir yoga asanası içinde tecrübe ediyorsun.
Bu sabah bunlar geldi. Baksana fotoğrafa sağ omuzum ve sol omuzum ne kadar farklı.
.